aylaklığa övgü

paul lafargue‘den “tembellik hakkı“nı okuduktan hemen sonra bertrand russell‘dan “aylaklığa övgü“yü okudum ve şu anda ilgili bakanlığa, çalışma saatlerinin azaltılması hususunda mühim bir dilekçe yazıyorum…

aylaklığa övgü‘de not almaya üşenmediğim birçok (uzun, çok uzun, kaçın) parça oldu, yine üşenmeden buraya da ekliyorum, ara ara denk gelince “vay be, bak sen, hele hele” demek için…

Continue reading

kalbimin kuyusunda bir yılan

cudana‘nın oğlu kasım‘ın fırtınalı ruhunu dinleyelim biraz:


kalbimin kuyusunda bir yılan uyuyor
bilmiyorum ne zaman uğrar dışarı
öyle zamanlarda tanımıyorum
ne kalbimi ne kendimi
kan döktükçe arınıyorum suçlarımdan
daha büyük günahlara… arınıyorum
fırtınalı ruhların
fırtınalı havalarda sakinleşmesi gibi

içimdeki gazabı dışımdaki dünyada görünce uysallaşıyorum

geyikler lanetler / mezopotamya üçlemesi / murathan mungan / metis yayınları

cudana’nın evlerden ırak lanetleri

çocuğu olmayan cudana, kocası mustafa bey‘in, törelerin, aşiretin baskılarına ve kendi isteğine dayanamayıp sonunda efsuna başvurur; gözlerini feda ederek çocuk doğurur, hem de ikiz erkek. uğruna gözlerini feda edecek kadar çok sevdiği mustafa bey, gel zaman git zaman iyice çocuk delisi olup da gözü ikizlerinden başka bir şeyi -yani cudana’yı- görmemeye başlayınca cudana’da kayışlar kopar! cudana, içine ata ata o kadar şişer ki sonunda düşmana edilmeyecek lanetler yağdırır mustafa bey’e… bu 9 lanetten sırasıyla en korkunç olanları seçtim; dokuzuncu, yedinci ve dördüncü lanetler:

Continue reading

adam/kadın – 12

-hatırlamayan bir adam ve hatırlamayan bir kadının kısa öyküsü-

adam [ilk yüz yüze sohbetleri donup kalmasın diye nasıl bir konu açacağına karar veremeyerek birden sorar]: sen hiç ayı gördün mü canlı canlı?
kadın: hayır.
adam [heyacanla]: ben de görmedim. ama bir ayının ne kadar büyük olabileceğini nasıl kavradığımı anlatayım mı sana?
kadın [bir saniye kadar “sana da ayıları anlatmak yakışırdı zaten” der gibi baktıktan sonra]: iyi anlat madem…

Continue reading

onega gölü’nün kıyısında

andrey platonov dönemini yavaş yavaş kapatırken şu parçayı da şuraya bırakayım:

şimdi ırgat, onega gölü’nün kıyısında, suyun ve toprağın kıyısında dikilmekteydi. yaşamının sonuna vardığını hissetmişti; bundan sonra da var olunabilirdi ama evvelce duyulmamış bir haber gelmezdi artık -ne mutluluğa, ne yoksulluğa dair. yüreği her ikisinin de sınırlarını biliyordu.

lobskaya dağı / muhteşem vahşi dünya / andrey platonov / metis yayınları