gülen yüzler..

r001-12

bayılıyorum bu çocuklara yahu 🙂 çektikten sonra fark etmiştim lastiksiz tekerleği..

möté ile çıktığımız fotoğraf turları sırasında çekmiştim.. “abi bizi de çeksene bizi de çeksene” diye dikildiler karşımıza.. sonra zenit ‘te nasıl çıktıklarını göremeyince üzüldü garipler.. “ee o zaman niye çektin!?” der gibi bakakaldılar suratımıza.. 🙂

altyapı/üstyapı çalışmaları, yol/tünel/köprü yapımları, banyo tadilatı vs.

gına geldi..!

gına nedir, nasıl gelir bilmiyorum ama hissediyorum: kelimenin tam(!) anlamıyla gına geldi! yollarda inşaat işleri, evde inşaat işleri.. içime tünel kalıp döşeyecekler, sonra da içine betonu dökeceklermiş gibi hissediyorum artık o döne döne giden beton araçlarını-adı her neyse- görünce. yeter be arkadaş, istemiyorum altyapı üstyapı..! aynı yeri kırk defa kaz kapa kaz kapa nedir bu!? yere gömdükleri 69 trilyonu mu bulmaya çalışıyorlar acep! bi de ikide bir bi doğalgaz borusunu filan patlatırlar: yok mu bunun bi planı, bi denetleyeni! doğalgaz işini ciddiye almıyor adamlar anlaşılan, o yüzden boru patlatmayla yaşanacak ilk faciaya ben hiç üzülmeyecem hatta kına yakacam, kesinlikle müstehaktır! sabırsızlıkla bekliyorum…

o değil bi de evde var tadilat işi.. bi sitedeki neredeyse tüm daireler mi alt katın banyosuna su sızdırırlar yahu! binadaki ikinci dairemiz ve gene aynı sorun: “komşu, galiba sizin küvet de bizlere ömür, bizim banyoya su damlıyor da bi baktırın ona bi zahmet!” yok artık! üst kattan alt kata su akıyor.. bi ara bizim de tepemize su boşalıyordu böyle, bizden de alt kata pardon alt katta kimse yoktu; apartmanın elektrik panosuna doğru hızla yol alıyordu ki insafa gelip yaptırdık.. en kıl olduğum da bu aslında: evin bi bölümü günlerce yasaklanıyor, elini yüzünü yıkamak bile dert oluyor.. dışarı çıkıyorsun gene kum, çakıl, beton, tuğla görüyorsun.. bizim sitede bu sürekli yaşanan normal bi olay..

o da değil de asıl adalet köprümüz bitmezse eğer ramazan ‘a kadar, muhteşem bi trafik şenliği başlar o zaman izmit ‘te…

ev arıyorum…

izmit merkezde(tabii bulabilirsem), tek kişilik yani tek oda(stüdyo tipi miymiş neymiş öyle bi şey) ya da 1+1 gibi bi teras/çatı katı ya da her ne şekilde olursa olsun küçük bi ev arıyorum. ucuz olması 🙂 ve binanın sağlam olması tercih nedenlerim arasındadır. merkezde bulamazsam başka yerlere de razı olabilirim evin durumuna göre.. evet, ilgilenen ev sahiplerinin yorumlarını bekliyorum.. 🙂

60 evler harikalar sahili ve özel güvenlik..!

dün akşam üstü kuzenimle beraber sahile indik biraz hava alalım diye..

60 evler sahili yaz aylarında zaten tıklım tıklımdı hele bi de şu muhteşem(!) harikalar sahili yapıldıktan sonra daha bi kalabalıklaştı.. e tabii bu kadar kalabalık bi yerde zaman zaman tatsız olaylar çıkabiliyor. normaldir. ama gerektiği gibi müdahale edilememesi anormaldir elbette. biz de dün bu anormal durumlardan birine şahit olduk ve isyan ettik gördüğümüz duruma.. şimdi şahit olduğumuz kavgayı anlatayım uzun uzun:

biz sahilde dolanırken bi grup çocuğun -çocuk diyorum çünkü en büyüğü herhalde 17 yaşlarında filandı- kendi yaşlarındaki başka bi kaç kişiye, sahil esnafının kullandıkları şemsiyelerin metal çubuklarıyla ve pantolonlarından çıkardıkları kemerlerle saldırdıklarını gördük.. az uzağındayız ama olayı net bi şekilde izleyebiliyoruz.. derken, bunlar tam birbirlerine daldıkları sıralarda yanlarına 1-2 tane güvenlik görevlisi geldi ve çocukları ayırmaya çalıştılar.. işte benim şaşkınlığım bu andan itibaren başladı.. sahildeki yüzlerce insanın arasında sopalarla ve kemerlerle kavga eden çocukları özel güvenlik görevlileri; “dağılın lan!, yapmayın lan!” gibi uyarılarla biribirlerinden ayırıp, saldılar.. yani oracıkta, elemanları hem yakaladılar, hem yargıladılar, hem de serbest bıraktılar, hem de çok kısa bi süre içerisinde..! hem de mahallede kavga eden küçük çocukları ayıran bi amcanın yapacağı biçimde.. “ayrılın oğlum, siz arkadaşsınız, yakışıyor mu size kavga etmek” tatlılığıyla iki grubun kavgasını bitirdiklerini sandılar..!

tabii ne oldu? sayıları 10-15 ‘i bulan saldırgan ekip 3-4 grup halinde sahilin farklı yerlerinde ama birbirlerinden çok uzaklaşmadan dolanmaya devam ettiler.. yaklaşık 15 dakika sonra, bi zabıta polisi ekibinin ve 2-3 tane de özel güvenlik görevlisinin arasından, her hallerinden kavga çıkaracakları belli olan 1-2 eleman sahildeki bi lokantaya doğru koşar adımlarla yürüyerek, elemanlardan birinin kendisini tutmakla tutmamak arasında çırpınan bi özel güvenlik görevlisinin elinden sıyrılıp lokantada, bi masada oturan başka bi elemana –karşı gruptan olsa gerek- dalması üzerine diğer arkadaşları da aynı lokantaya toplandılar ve ellerine geçirdikleri bütün sandalyeleri müşterilerin arasında oturan, kavga ettikleri diğer elemanlara sallamaya başladılar..

evet, bu kavga 60 evler harikalar sahili ‘nde oluyor ve bu ikinci olayı da özel güvenlik görevlileri; “dağılın ulan!, yapmayın ulan!” gibi uyarılarla ayırmaya çalışıyor.. sadece ikinci olayda sivil giyimli, elinde cop bulunan biri -herhalde sivil polis- çocukları dağıtmaya çalışırken copunu kullanıyor.. biri bağırarak “dağılın lan” der, diğeri copla müdahale eder.. benim aklıma ilk gelen, acaba bu görevlilerin aklına hiç gelmez mi?! baktın ki kavga ediyorlar, gittin ayırdın, sonra niye salıyorsun adamları, sen hakim misin?! orada bi olay çıkmışsa, yapılması gereken bu çocukların tümünü kelepçeleyip emniyet müdürlüğüne ya da karakola filan götürmek değil midir? doğrusu ben bu olaylar için prosedürün ne olduğunu bilmiyorum ama anlattığım şekilde olması bence en mantıklısı olur.. yani iki küçük bebenin kavgasını ayıran amca gibi, çocukları ayırıp, “hadi dağılın bakalım” demekse güvenlik görevlilerinin işi, bunu zaten çevredeki insanlar da yapar yahu; haybeye yorulmasın sevgili özel güvenlik görevlileri! bu olaya şahit olduktan sonra sahildeki özel güvenlik görevlilerine olan güvenimiz sıfıra indi açıkçası.. haa ama ben yine de çok çekinirim onlardan, sahildeki oyuncaklarla filan oynadığınızı görürlerse, o oyuncakların çocuklar için olduğunu hatırlatırlar hemen.. bi de gece yarıları sağda solda içki içen var mı diye sürekli peşinizde gezinirler.. demek ki sadece bu tür olylara konsantre olmuşlar, ne diyeyim?!

.

.

.

bitiş..

sınavlar bitti nihayet, yazı biraz geç geldi ama anca dinlebebildim hatta hala dinlenmiş sayılmam açıkçası.. bitiş akşamı epeyce eğlenmemize ve dün de gün boyu denizde olmamıza rağmen ben hala dinlenemedim; sınav yorgunluğunu atamadım üzerimden.. köpek gibi uyumak istiyorum.. 🙂

iki kritik sınavımın birinden sürpriz bir şekilde geçtim kalmaya alıştırmışken kendimi.. o, epeyce rahatlattı beni ama ikinci kritikten geçemeyince bi anlamı olmayacağı için hala tam gevşeyemedim henüz.. gerçi kalmaya hazır olduğum için kalsam da çok koymayacak ama geçsem o biçim olur valla.. (belki hocamız günlüğümü takip ediyordur da bu yazı bi işe yarar) gerçi bazı arkadaşlar da kalmamı istiyorlar can-ı gönülden.. (bkz: tez arkadaşlığı) 🙂 o da ayrı bi mesele.. kardeşim ben bu dersi geçeyim, tezi beraber yaparız ne olacak? fazla tez göz çıkarmaz ya?!

şaka bi yana illet bi sınav dönemiydi bu seferki çünkü biriken en ağır yükleri kaldırmaya kalkıştım bi seferde.. bu benim işim değil, bi kere daha bunu anlamış oldum; oturup sınav öncesi bi kaç gece derslere yüklenmekle dersleri geçmek benim işim değil.. aslında sınavlar benim işim değil.. sınav yanlış bi kere.. muhabbet sisteme dayanmadan konuyu kefken ‘e getireyim lafı yine; üniversiteyi bitirip, memlekete eczane açmak üzere bi kaç hafta sonra yola çıkacak olan “hadi” arkadaşımızla vakit geçiriyoruz son bi kaç gündür, bugün kefken sahilindeydik, bi yüzdük, bi yüzdük… çok olmuş kefken ‘e gitmeyeli.. kumsalla, denizle arayı açmamak lazım.. yazın burada olan arkadaşlar, sözüm size. 🙂 bakın bi kaç fotoğraf görün kefken ‘den de canınız çeksin:

 

bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta

kızıl havaları seyret ki akşam olmakta..


-şimdi sırada staj bulmak var staj yapmak var..

-iş bulmak var çalışmak var..

-mümkünse cisco kursuna gitmek var bi şeyler öğrenmek var..

c öğrenmek var geliştirmek var..

-memlekete zaman ayırmak var gitmek görmek dönmek var..

acısu parkı ‘na işemişler..! yok artık..!

demin okuduğum bi habere güler misin ağlar mısın oldum 🙁 🙂

” İzmit Acısu Parkı ile ilgili tartışma bilindiği gibi uzun süredir devam ediyor. Saraybahçe Belediye Başkanı Yenice, bu parkın içinde umumi tuvalet yaptırmak istiyor. Park çevresinde oturan bir grup vatandaş özellikle de Diş Hekimi Sedat Tuna Yalıncan, bu projeye tepki gösteriyorlar. Yalıncan konuyu yargıya götürdü. Pazar günü de öğlen saatlerinde park içinde bir basın toplantısı düzenledi. İdare Mahkemesi’nin kendilerini haklı bulduğunu, Belediye’nin park içinde umumi tuvalet yaptıramayacağını söyledi.
Yalıncan’ın bu açıklamasından kısa bir süre sonra Acısu Parkı içine bir grup genç gelmiş. Hepsi birden fermuarları açmışlar, “Biz burada tuvalet istiyoruz” diyerek parkın içinde açıkta çişlerini yapmışlar. Yalıncan, “Bu terbiyesizliği görünce aklım duracak gibi oldu. Üstelik bölgedeki belediye zabıtaları da göz yumdular” diyor. ”   ( alıntıdır, kaynak: özgür kocaeli gazetesi )

yok artık lebron james..!

biri niye umumi tuvalet yaptırmak ister, diğeri niye istemez hiç bi fikrim yok ama böyle tepki mi olurmuş yahu parkın orta yerinde..!

sezonun son tiyatro sporu ‘nda yine yarıldık yine yarıldık :)

oyun istasyonu ‘nun yüzküsürüncü ve bu sezonun sonuncu tiyatro sporu gösterisi bu akşamdı.. gittik, eğlendik, yarıldık, yarıldık, yarıldık gülmekten.. öyle böyle değil, hakikaten çok eğlendik.. şebnem, tolga, serdar, gökhan başta olmak üzere bu kadar mı yaratıcı olur bi ekip!? bazen öyle çeviriyorlar ki oyunu, harbiden gidip öpesim geliyor adamları 🙂

bugün, bu sezonun son oyunu olmasından mütevellit salon tıklım tıklımdı; böyle olunca daha fazla uçuk fikir çıkıyor ve haliyle daha eğlenceli oluyor gösteri.. biz hatta hazırlıklı gitmiştik, daha evvel embili ‘nin orada 3-5 gün boyunca, değerlendirilebilecek şeyler bulmaya çalışmıştık.. onlardan bazıları kullanıldı bu akşamki gösteride, onlardan da bahsetmiş emaret..

ekip ve gösterilerinden daha evvel uzun uzadıya bahsettiydim, bu muhabbet sarmadıysa o muhabbetle giriş yapabilirsiniz.. 🙂

 

özdisan a.ş. , panasonic plc ‘ler ve otomasyon semineri

santek ’07 fuarı kapsamında özdisan a.ş. firmasının ‘panasonic plc ‘ler ve otomasyon’ seminerine katıldık bugün.. yararlı oldu diyebilirim.. hem panasonic ‘in plc ‘lerini (nais) tanıdık hem de genel anlamda bi otomasyon tekrarı yapmış olduk..

.

.

seminerde değinilen başlıca konular şunlardı:

– otomasyon uygulamalarında proje analizinin yapılması
– yapılan analize göre ürün belirlenmesi
– panasonic plc uygulamaları
– sunx sensor uygulamaları
– panasonıc servo uygulamaları
– fabrika otomasyon ürünleri

.

.

ben neler öğrendim?

– çevrimiçi düzenleme (online edit) özelliğinin ne olduğunu, önemini.. peki neymiş? çok basit: denetimi plc ya da plc ‘lerle sağlanan bi tesisin/sistemin çalışmasını sistemi/tesisi durdurmadan, çalışmaya ara vermeden düzenleyebilmek ve değişiklikleri geçerli hale getirebilmek.. ben bu iş için daha çok yedekleme yönteminin kullanıldığını sanıyor(d)um.. galiba yedekleme işi eğer olanak varsa biraz daha sağlam ve oturmuş bi yöntem ama çevrimiçi düzenleme özelliği daha ekonomik ve sanırım panasonic ‘in tüm plc ‘lerinde bu özellik vardı..

– duyargalar (sensör) hakkında net olmayan bazı fikirlerim yerine oturdu.. renk sensörlerinin bi çok yerde bilinçsizce kullanılabildiği anlatıldı mesela kontrast sensörüyle daha ucuza halledilebilecek bi iş için haybeye renk sensörleri kulanmanın hem lüks kaçacağını hem de mantıksız olduğunu öğrendim.. ayrıca alan sensörlerinin güvenlik amaçlı kullanılamayacağına şiddetle vurgu yapıldı.. zira o iş için daha özel algılayıcıların kullanılması gerekiyor.. bi de ışık bariyerlerinin uygulamalarını gördüm.. sensör tiplerini tanıdıkça bu iş oyun gibi geliyor, zevkli bi iş yani 🙂

.

.

ayrıca sunum, klasik sıkıcı sunumlardan daha farklı geçti özgür bey sayesinde; katılımcılarla sürekli diyalog halinde ilerlediği ve sektörden örneklerle süslediği için gayet keyifliydi.. orhan hocamız da arada bizi sınava tabi tutuyordu sorular sorarak 🙂

kent ormanı pikniği ve mazlum çimen konseri

bu ara bol bol geziyoruz; demiştim ya güzel havaların tadını çıkarmak lazım, onu yapıyoruz işte..

hafta içi boş bi günümüzde kocaeli kent ormanı ‘nda takıldık, tabiri caizse hayvan gibi eğlendik -voleybol oynarken nasıl olduysa pantolonumu yırtmış olmam bunun ispatıdır- 🙂 hayvan gibi diyorum çünkü voleybol oynarken çıkardığımız -attığımız sevinç çığlıkları diyecem ama öyle bi çığlık yok- sevinç böğürmeleri anca böyle tarif edilir.. 🙂 önce kızların hazırladığı yemeklerle şiştik(ellerine sağlık olsun) sonra ormanı böğürmelerimizle inlettik.. ha bu arada önemli bi ayrıntı; orada bi de hayran kitlesi yaptık 🙂 çıkardığımız böğürtülerden rahatsız olmak yerine, nedense biz böğürdükçe eğlenen bi grup ufaklık da en az bizim kadar eğlendi.. öyle ki, biz oradan ayrılırken bize alkış tuttular 🙂 ha bi de tabii fotoğraf çektim ama çok değil yine de işe yararlarını koyarım ileriki günlerde..

kent ormanı pikniği ‘nin akşamında yerleşkemize dönüp, öğrenci şenlikleri kapsamında konsere gelen mazlum çimen ‘i dinledik ve coştukça coştuk; halay filan çektik, ahee ahee.. 🙂 şahsen, tanıtımı çok iyi yapılmadığı için, ben o kadar katılım beklemiyordum.. konser sonrası çıkış kapısına yönelirken, öğrencilerin hep bir ağızdan bir marş tutturmaları, sanırım veziroğlu yerleşkesi’nde bir ilkti ve kolay kolay da tekrarlanmaz.. kısacası konser de harikaydı.. mazlum çimen ‘e öğrencileri reddetmeyip geldiği için bol teşekkür 🙂 ayrıca bi iki fotoğraf da çektim ama pek umutlu değilim 🙂