istanbul-sofya ekspresi (bosfor/balkan ekspresi) ile evropa’ya açılarak kısa bir balkan turuna çıkma fikri, doğu ekspresi ile yaptığımız yolculukta, bu rotanın tanıtımını ilk kez gördüğümden beri aklımdaydı. derken derken uzun bir tatil (geçmiş bayramınız…) denk geldi ve bir anda (2 haftalık karar süreci sonunda) gitmeye karar verdim, hemen ardından hızlı bir plan…
devamını okumaya üşenenler için fotoğraflar aşağıda ve şu adreste (aynı fotolar):
(yine neredeyse gördüğüm her binanın fotoğrafını çektim, tıs.)
okumaya üşenmeyenler için aklımda kalanlar…
trenle seyahat etmek istememdeki temel sebepler; manzarasının alternatiflerine kıyasla daha güzel olduğunu düşünmem ve takır tukur ses çıkarmasının ‘yolda oluşum’u daha çok hissettirmesi…
ve sofya ekspresi reklamlarına rastladıkça, doğu avrupa kırsallarından/kasabalarından/şehirlerinden trenle geçme fikri bende geliştikçe gelişti, serpildikçe serpildi. fakat gel gör ki seferler, reklamlarında ‘sofya, belgrad, bükreş‘ görüp de sandığım gibi 3 şehre uğramalı değilmiş, bu meğer sadece benim hayalimmiş miş miş.. seferler ‘istanbul-sofya-belgrad‘ veya ‘istanbul-bükreş‘ şeklinde 2 seçenekliymiş. neyse, sofya + belgrad şeklinde bir güzergâh belirleyip gittim bilet almaya fakat o da ne, belgrad seferleri iptal olmuş muş muş! bunu fark etmem, sirkeci garı’ndaki afişlerde ‘belgrad’ sözcüğünün boş a4 kâğıdı parçalarıyla kapatılmış olduğunu görmemle oldu. yine de sordum görevliye fakat sebebine dair aldığım yanıt, görevlinin yüz yıllık boş bakışları oldu yalnızca. avrupa’ya sefer organize edebilen te-ce-de-de, iptal ettiği rotanın duyurusunu doğru düzgün yapmamış, sağdan soldan afişleri toplamaya da elbette gerek duymamış.. hayır yani biz kimiz ki bizi yanlış bilgilendirmekten kaçınsın zaten.. neyse işte aynen bu şekilde içimden 3-5 cümlelik sinirlendikten sonra yine içimden, ‘adilim sinirlenme‘ şeklinde kendimi sakinleştirerek; ‘ver oradan sofya’ya en konforlusundan (pahalısından) gidiş-dönüş’ dedim ve ödemeyi yaptıktan sonra bir hafifleme hissettim. tam olarak ne oldu, kim masrafa girdi, cebinden tren için onca para çıkan kimdi, kimden neyin hıncı alındı, çözemedim ama bir rahatlama oldu..
trendeyim. ama trende olmamın rahatlık dışında hiçbir avantajı yok sayılır, zira bu bir gece yolculuğu ve saat neredeyse uyku saati.
odadan, ‘tek kişilik oda’ diye bahsedilse de aslında tek kişilik oda diye bir şey yokmuş trende; çift kişilik yataklı oda, tek kişi için kapatılmış oluyormuş en pahalı bileti alınca ki bileti satan da bundan habersizdi anladığım kadarıyla.. kondüktor ise öyle bilet aldığımı görünce şaşırarak ve biraz da acıyarak (parana yazık çocuğum) baktı yüzüme..
sofya / bulgaristan. yaklaşık 1,5 gün zaman geçirdim. turistik/kültürel alanlarda ve biraz da turistik alanların arka mahallelerinde dolaştım.
pazara denk geldim ama açık çarşı gibi sabit bir pazar; böğürtlen ve ahududu yedim, sezonuna denk gelmişim meğer. ayrıca rengarenk biberler vardı..
şehir büyük sayılır, aşırı turistik değil, düzenli, merkezi bölgenin modern bir görünümü var, merkezin dışında klasik gri konut blokları…
belgrad / sırbistan. yaklaşık 2 gün zaman geçirdim. turistik alanlarda sokak sokak gezdim. turistik olmayan merkezi yerlerinde de zaman geçirdim..
aklımda kalan en belirgin şey, sokakların ‘pekara‘larla yani fırın/pastane gibi unlu mamul satan dükkânlarla dolu olması. pekara kelimesinin de anlamı ‘fırıncılık’ gibi bir şey sanırım. merkezi bölgelerinde, poğaça/börek gibi unluların satıldığı bu dükkânlardan bulunmayan bir sokak yoktur sanırım. ve dilim pizzacılar ile ızgaracılar (sucuk, köfte, vb.) da çok yaygın olan diğer yemekçi türleri. burada insanlar çoğunlukla fast-food tarzında besleniyor galiba; pekaradan börek veya pizzacıdan bir dilim pizza kap, yoluna devam et. selvi boylu, fidan endamlı sırplar’ın bu beslenme gerçeğiyle tezat oluşturması ise sanırım hep spordan, tıssııss.
belgrad’da da bir pazar yerine denk geldim yine dolanırken, fiyatlar sofya’dan az daha yüksek ama hâlâ istanbul’dan düşük..
novi sad / sırbistan. yaklaşık 2 gün zaman geçirdim. bu küçük şehrin turistik kısmı ölümcül turistikken, turistik olmayan kısmı dümdüz bir şehir ama güzel/düzenli bir şehir sayılır..
kuralları çiğneyerek turistik bölgeden ayrılıp, tuna boyunda kilometrelerce yürüyerek turistik olmayan üniversite bölgesine ulaştığımda, acayip şaşırdığım bir görüntüyle karşılaştım: yüzlerce (abartısız) insan açık spor alanlarında, farklı farklı dallarda spor yapmakla meşgul. akşamüstü alaca karanlığında çocuklar/gençler; koşucular, taklacılar, tenisçiler, futbolcular, vs. ömrümde, bu kadar çok insanı bir arada spor yaparken görmediğim için bir anda, ‘ne oluyor la burada’ oldum. o alana yürüdüğüm nehir boyundaki bisikletçileri, yürüyüşçüleri falan saymıyorum bile..
şehrin tarihi/turistik alanlarından olan petrovaradin bölgesinde ise bir küçük festivale denk geldim ki çok tatlıydı. teması müzik ve sinema idi, hatta ismi ‘novi sad film ve müzik günleri‘ gibi bir şeydi. kale dibindeki mahallenin sokaklarında ve kaleye çıkarkenki açık alanlarda kuruluydu sahneler/perdeler. akşam akşam oradan oraya in-çık-in-çık yapa yapa, bünyemde birikmiş tüm fast-food gıdaları erittim, tıs.
niş / sırbistan. yarım gün kadar zaman geçirdim. dönüş yolunda sadece uğrayacak şekilde plan yapmıştım, pişman olmadım. turistik sayılmayan, küçük bir şehir. (bana göre küçük, sırbistan’a göre 3. büyük şehir.)
bu yuropa şehrinden de yine bir nehir geçiyor ama bu tuna değil, nişava nehri. ve akşamdan gece yarısına kadar nehir kenarı âdeta bir şenlik alanına dönüşüyor. -cumartesi akşamı olmasının da etkisi olabilir tabii o kadar kişinin dışarıda takılmasında.- şenlik derken, aslında küçük bir amfideki küçük bir müzik grubunun konseri dışında etkinlik yoktu ancak yüzlerce genç (muhtemelen üniversite öğrencileri) nehir boyunda, sokaklardaydı. muhabbet, muhabbet ve muhabbet..
niş şehrine uğradığıma en memnun olduğum konu ise sokaklarında dolanırken fark ettiğim, küçük bir kafe-bardaki canlı müzik oldu. o mekâna rastlamasaydım, kısa balkan turum, hiç balkan müziği ‘işitemeden‘ sonlanmış olacaktı ki bu benim için bir hayal kırıklığı olurdu, neyse durumu son anda kurtarmış oldum, tıs. akordiyon, keman, kontrbas ve solistten oluşan bir grup, yerli şarkılar çalıyordu ki hiçbiri de tanıdığım parçalar değildi ama sevdiğim tarzdaydı müzikleri.
niş şehri özelinde bahsettiğim müzik konusu aslında balkanlar’a ilgi duymamın en büyük sebebi sayılır. filmlerini de 2. sebep olarak gösterebilirim. balkan filmlerinin/müziğinin etkisiyle olsa gerek, tüm balkanlar sanki roman kültürü etkisi altındaymış gibi bir yanılgı içindeymişim, bu kısa turda aydınlandım ki öyle bir şey yokmuş 🙂 novi sad’daki festival akşamında bile beklediğim ayarda ne bir şarkı ne bir film duydum/gördüm. ‘lan bunlar kendileri çingen müziklerini/kültürünü beğenmeyip dışarıya mı kakalamışlar’ diye işkillendim bile bir ara. ‘bütün o bayramoviçler, recepovalar, bregoviçler, balkan müziği grupları, hani neredeler, nerede yetiştiler, hep köylü mu bu insanlar, şehirlerde niye bu kültürden eser yok!’ diye ara ara derin düşüncelere daldığım da oldu.. neyse, henüz umudu kesmiş değilim, birkaç balkan ülkesi (bosna-hersek, makedonya, vs.) daha gezdikten sonra puanımı vereyim, tıs.
ve teknik ayrıntılar…
(aşağıdaki sıkıcı ve uzun notlar, trenle sofya’ya gideceklere veya yukarıda bahsi geçen şehirleri gezeceklere hitap eder. özellikle tren konusunda, internette çok fazla bilgi olmadığı için önemli gördüğüm ayrıntıları vereceğim.)
– tren bileti tcdd‘nin bilet satış sitesinde satılmıyor. ben sirkeci garından aldım, haydarpaşa garından da alınabilir diye biliyorum.
– sofya tren biletinin toplam tutarını bulmak için şu sayfadaki bilet ücreti ve kuşet süpleman veya yataklı vagon süpleman ücreti toplanır.
bu trende normal koltuklu vagon yok; 4 kişilik, 6 kişilik kompartmanlar ve 2 kişilik yataklı odalar var. yani ‘sadece bilet ücretimi verip koltukta gideyim, kuşetmiş/süplemanmış, istemiyorum ben.’ deme şansınız yok. bu nedenle eğer fakirseniz, 4 kişilik bir kompartmandan bir yer alın. eğer çok fakirseniz, 6 kişilikten bir yer alın ama bunu önermem, aşırı konforsuz olur 3 katlı ranza düzeni, umarım bu kadar fakir değilsinizdir. yeterince zenginseniz, 2 kişilik yataklı odayı tek başınıza kapatın. o kadar da zengin değilseniz, 2 kişilik odadan 1 kişilik yer alın, -şansınızı deneyin- belki odadaki diğer yer satılmaz, böylece yarı fiyatına yayıla yayıla gidersiniz.
– 2 kişilik yataklı oda düzeni, doğu ekspresi’ndekinin aynısı. internette doğu ekspresi ile ilgili bolca foto/video bulabilirsiniz.
– yastık, battaniye ve nevresim takımı gibi yatak malzemesi, görevli tarafından sağlanıyor ya da hazır bekliyor odada. (yatak ve malzeme temizliği/yeniliği, 2-3 yıldızlı kasaba oteli ayarında. deneyimli olduğumdan kendi çarşafımı, kılıfımı götürdüm ben.)
– süpleman dedikleri ücret sanırım çarşaf, nevresim gibi yatak malzemesi için alınıyor. fakat -bilet tutarı haricinde yataklı oda için onca ek (süpleman) ücret alınmasına rağmen- yine de yırtık çarşafla karşılaşabilirsiniz, yastık bayağı kirli olabilir, nevresim denen şey de aslında battaniyenin içine girebileceği bir şey değil, bir başka dümdüz çarşaf olabilir. bunlara hazırlıklı olun. halbuki o fiyata sıfır nevresim takımı bile alınabilir her seferinde. (üşenmezsem, bu konuyu bir ara şikâyet olarak iletirim tcdd’ye.)
– bulgaristan’a girebilmek için bulgaristan vizesi veya schengen vizesi gerekiyor. ben şengen almayı tercih ettim, onu da yunanistan‘dan aldım. (uzun vize verirler, daha sonra da faydalanırım diye düşündüm ancak öyle olmadı, tıs.)
– bulgaristan vizesi yerine şengen vizesi almayı tercih ettiğim için, bulgar kapısında sıkıntı çıkmasın diye, öncesinde bir yunan kapısından geçip şengen’ime siftah ettirmeye karar vermiştim ve bu sebeple, ‘edirne pazarkule karaağaç kapısı‘ndan yunanistan’daki ‘kestanelik‘ kasabasına geçtim yürüyerek. evet yürüyerek, böyle bir imkân varmış. bu ıssız kasabanın sakin sokaklarında ve nehir (arda) kıyısında, 5-6 saat oyalandıktan sonra edirne’ye geri döndüm ve gece yarısından sonra sofya trenine edirne garından bindim. (biletimi, edirne binişli almıştım sirkeci’den)
– yunanistan’a girerken, ‘akşama kadar şu kasabada takılıp geri döneceğim’ deyince, yunan polisi ‘paran var mı?’ diye sordu yarı türkçe konuşarak, var deyince de göstermemi istedi, bunun haricinde bir aksiyon yaşamadım kendileriyle.
– trenle bulgaristan’a girerken/çıkarken yaklaşık 2 saat süren bir pasaport kontrol çilesi var. sizin treninizin işlemleri hızlı bitse bile karşı yönden gelen trenin de gelip işlemlerini bitirmesi bekleniyor. hem türkiye hem de bulgaristan kapısında, hemen art arda bu iş tekrarlanıyor ve 2 saati buluyor toplamda.. bunun amacı, 2 trenden birinde uygunsuz (vize, pasaport, vb. sebeplerle) yolcu varsa, karşı trene bindirilip geri gönderilmesi gerekliliğiymiş..
– bulgar polisi, trende odalara uğrayıp pasaportları topluyor, aşağı inip kontrol ediyor ve geri getiriyor. vizemle ilgili herhangi bir şey sormadılar ama galiba, kaç gün kalacağım ve ne için gittiğim gibi birkaç soru sormuştu iş olsun diye..
– sofya’da metroyla gezilebilir. istasyonlardan bilet alırken, o an ihtiyacınız olan sayıda alın, kısa süre geçerli çünkü tek kullanımlık biletler.
– sofya’dan belgrad’a otobüsle gittim. bileti sofya terminalindeki florentia bürosundan, 1 gün önce aldım. (yan yana 2 terminal var; biri şehirlerarası, diğeri uluslararası çalışıyor. hemen arkalarında da tren istasyonu var.)
– otobüsün muavini, yola çıkarken yaklaşık yarım saat boyunca anons yaptı. sanırım, hem sırpça hem italyanca açıklamalar yaptı ama uyarılarının yarısı tuvaletle ilgiliydi. bayağı komik bir yarım saatti. anlamadığım dillerde, adamın biri, sürekli tuvaletten bahsediyor.. tuvaletle ilgili o kadar konuşacak ne vardı, anlamış değilim hâlâ. belki de bizi sert bir dille uyarıyordu: aman haa tutun kendinizi, sakın aracın içine…
– sırbistan vize istemiyor bizden. bulgaristan-sırbistan geçişinde pasaport kontrolü ayrıntıları neydi, hatırlamıyorum ama önemli bir sorgu sual yoktu.
– belgrad’da tramvayla gezilebilir. şu sayfada bilet/kart seçenekleri var, ben 3 günlük kart almıştım büfe gibi bir yerden. tramvaya binince kartınızı cihaza okutmanız gerekiyor. ‘bilet soran eden yok’ denir genelde ama ben bilet kontrolü yapan görevlilere denk geldim tramvayda.
– belgrad’dan novi sad’a otobüsle gittim. bileti aynı gün terminalden aldım, sık sık araç var. çok yakın bu şehirler.
– novi sad’da ise otobüsle gezilebilir. bileti araçta şoförden alıyorsunuz.
– novi sad’dan niş’e otobüsle gittim. bileti muhtemelen aynı gün terminalden almıştım, net hatırlamıyorum.
– niş’te az zaman geçirdiğim için toplu ulaşıma ihtiyaç duymadan, yürüyerek dolaştım.
– niş’ten sofya’ya ‘niş ekspres‘ otobüsüyle gittim. bileti birkaç gün önce e-posta ile rezerve ettirmiştim, yer kalmayabilir endişesiyle. aynı gün de terminalden ödemesini yapıp aldım. otobüs dolmamıştı diye hatırlıyorum ama saatleriniz kritikse, yine de önceden yer ayırtmanızı öneririm çünkü çok sefer yok bu yönde.
– sırbistan-bulgaristan geçişinde, otobüsten inerek tek tek pasaport kontrolünden geçtiğimizi hatırlıyorum. bulgar polisinin çat pat türkçe konuşmasına şaşırmıştım. sanırım yine ‘ne kadar kalacaksın, nereye gidiyorsun’ gibi eften püften, kısa birkaç soru gelmişti..
– yukarıda bahsettiğim tüm pasaport kontrollerinde, yanımda, otel rezervasyon çıktıları ve dönüş treni biletim gibi seyahatimin garantisi belgeler vardı ama kimse sormadı. yine de kime, ne zaman sorulacağı belli olmayacağı için, bu tür konaklama ve ulaşım belgelerinin çıktılarını bulundurmak gerek.
– yukarıda saydığım ülke giriş-çıkışlarının hiçbirinde, çanta/valiz kontrolü yapılmadı.
otobüslü sınır geçişlerinde, polis sadece göz ucuyla, koltuk üstü raflara bakarak geçiyor. otobüslerde bagaj açtırılıyor ama ona da yüzeysel bakıyorlar, kimsenin valizini indirtip açtırdıklarını görmedim.
trende de kimse çantaları kurcalamadı. uçak kontrolleriyle karşılaştırınca, şaşırdım ister istemez.. (tabii bu örnekler, ‘hiçbir zaman çanta kontrolü yok’ anlamına gelmez.)
oldu. iyi günler.