..yeni izmit yine izmit..


yenicuma fotoğrafları dışındakiler, fotoğrafçılık dersi ödevi için alelacele tükettiğim filmden kareler…

60 evler sahili ‘nde oyuncak(!) bitmiyor.. geçen sene yapılan park, harikalar sahili olarak adlandırılıyor ve gerçekten de harika bi park: yapıldıktan sonra bu mahalledeki evlerin kirasını hakkaten de harika bi şekilde yükseltti..

yenicuma ‘daki baş belasına gelince.. bana bi kez daha parklardaki boyacı çocuklara güvenmemem gerektiğini hatırlattı… 🙂

hazır fotoğrafçılık ödevini hatırlamışken, son rötuşları yapayım bari..

internet kural tanımalı mı..?

son zamanlarda, internet sitelerine erişimin engellenmesinin gündemde daha çok yer almasının bir sonucu olsa gerek, inernet konusundaki yasaklamalar, cezalar filan epeyce ilgimi çeker oldu.. bu konuyla ilgili bi haber daha okudum bugün.. ntvmsnbc ‘nin devlet interneti henüz tanımıyor başlıklı haberinde, bilkent üniversitesi, endüstri mühendisliği fakültesi öğretim görevlisi ve internet teknolojileri derneği başkanı doç dr. mustafa akgül ‘ün internetle ilgili yasa hakkında bi değerlendirmesi var.. o yazının kısa bi bölümünü aktarayım, tamamını okumanızı da öneririm:

devlet interneti bir medya olarak görüyor ama çoğunlukla “marjinal problemler” dediğimiz çocuk pornosu, müstehcenlik gibi yanlarına yöneliyor. internetin demokrasi boyutunu ve bilgi toplumuyla bağlantısını, kişisel gelişim ortamı olmasını henüz algılamamış durumda. …

… fiziken yurtdışında olan siteler de tasarıya göre resmen engellenebiliyor, mahkemeye gitme zorunluluğu olmadan. …

… abd ’de şimdiye kadar bu tasarıya benzeyen iki kanun çıkarılmak istendi, ikisi de ifade özgürlüğüne aykırı olduğu için yasalaşmadı. yani bütün dünyada internet düzenlemeleri sıkıntılı ve minimal şekilde yapılmaya çalışılıyor. …

… bu uygulama ilk değil açıkçası. çin, iran, suudi arabistan da daha önce yaptılar. belarusya’da seçimler sırasında yapıldı. fakat gelişmiş ülkeler bunları yapmıyorlar. aksine çok sesli bir yapı istiyorlar ve vatandaşın neyin zararlı neyin zararsız olduğuna kendisi karar versin istiyorlar. hiçbir ülkede devlet internet konusunda vatandaşlarını koruma yoluna gitmemiştir. okullarda, halk kütüphanelerinde filtre uygulanması mantıklı bir karar olabilir, fakat bütün topluma filtre uygulanması hiçbir gelişmiş ülkede görülen bir uygulama değildir. Bu uygulama ab yolundaki türkiye’nin gidişatına uygun değil. devlet vatandaş için neyin doğru olduğuna karar vermemeli. …

yazının tamamını okuyun..

bu konuyla ilgili daha evvelki zırvalarım: 1 , 2

propaganda

bu akşam televizyonda propaganda filmi vardı.. sırf bi repliği duymak için filmi neredeyse yarısına kadar tekrar izledim.. hangi replik? gümrük muhafaza müdürü mehdi(kemal sunal) ve arkadaşı rahmi miydi bahri miydi neydi işte metin akpınar ‘ın oynadığı adam(ne çabuk unuttum bea) yeni çekilmiş olan dikenli telin dibinde; biri, sınırın sağ yanında, öteki, sol yanında oturuyorlar.. rahmi diyelim onun adına 🙂 başlar konuşmaya:

-ne kaddar güzel bir gümrük muhafaza müdürlüğü binası yaptın mehdi..

-ve ne kaddar güzel bir sınır çizgisi çizdin..

-ve ne kaddar güzel bir dikenli tel çektin..

-ve ne kaddar güzel geçemeyecağız öyle mi? :))

+he, aynen öyle..! devamını oku

william shakespeare – hamlet ‘ten bi bukle..

o kadar kullandık karakterlerinin adını, o kadar alıntı yaptık “olmak ya da olmamak” diye, bari nerede geçtiğini de yazayım dedim..

yaşam ve ölüm

hamlet ‘ten

var olmak mı, yok olmak mı, bütün sorun bu!
düşüncemizin katlanması mı güzel,
zalim kaderin yumruklarına, oklarına,
yoksa diretip bela denizlerine karşı
dur, yeter! demesi mi?
ölmek, uyumak sadece! düşünün ki uyumakla yalnız
bitebilir bütün acıları yüreğin,
çektiği bütün kahırları insanoğlunun.
uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü!
çünkü o ölüm uykularında,
sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından,
ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu.
bu düşüncedir uzun yaşamayı cehennem eden.
kim dayanabilir zamanın kırbacına?
zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine,
sevgisinin kepaze edilmesine,
kanunların bu kadar yavaş,
yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine,
kötülere kul olmasına iyi insanın
bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken?
kim ister bütün bunlara katlanmak
ağır bir hayatın altından inleyip terlemek,
ölümden sonraki bir şeyden korkmasa,
o kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya
ürkütmese yüreğini?
bilmediğimiz belalara atılmaktansa
çektiklerine razı etmese insanı?
bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:
düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor
yürekten gelenin doğal rengini.
ve nice büyük, yiğitçe atılışlar
yollarını değiştirip bu yüzden,
bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.
ama sus, bak, güzel ophelia geliyor.
peri kızı dualarında unutma beni,
ve bütün günahlarımı.

.

oyunun adı: hamlet

yazan: william shakespeare

çeviren: sabahattin eyüboğlu

ekleme: şekspir ile ilgili bi derleme de yaptım sonradan, o da şurada.

olur mu, başkası vurmuştur onu..!

85 yaşında bir adam doğumhanenin kapısında beklemektedir. doğumhaneden çıkan doktor şöyle bir bakındıktan sonra yaşlı adama sorar:


d – “içeride doğum yapan bayan yakınınız mı?”

a – “evet, eşim.”

d – “ama bayan 25 yaşlarında…”
a – “tamam işte, eşim o. niye şaşırdınız, baba olamaz mıyım yani?”
d – “yoo, aklıma benim dedem geldi de.”
a – “nesi varmış dedenizin?”
d – “kendisi av meraklısı idi. sürekli ava çıkardı. ancak yaşlanınca zorlanmaya başladı. bir gün ava çıkacakken kendisini uyardık, aman yapma dedecim, sen yaşlandın, ava gidemezsin diye. kendisi ısrar etti ve hazırlandı. e tabi yaşlılık, çıkarken tüfek yerine baston aldı eline. ben de kendisiyle gittim. ormanda bayağı yol yürüdükten sonra bir geyik gördük. dedim ya, dedem yaşlı. bastonu omzuna koydu, doğrulttu ve geyiğe bastonla ateş etti. geyik o anda vurulup yere düştü…”
a – “olur mu, başkası vurmuştur onu.”
d – “ben de onu diyorum işte..!”

kaynak

izmit ‘ten bi kaç kare..

denemeye devam.. bu defa istediğime biraz daha yaklaşmışım.. işte son çektiğim fotoğraflardan bi kaçı:

60 evler sahili..

hava çok kapalı diye çekmeyecektim bunu ama bi deneyim demiştim, iyi ki de çekmişim 🙂

bariz bi kadraj sorunu olmasına rağmen, alan derinliği istediğime yakın çıkmış o yüzden bu da burda dursun..

o kadar oyalandım ki bu kare için, balıkçı amcaların hoşgörüsüne de tanık oldum, şaşırdım zira öylesi bi anlayış beklemiyordum; ben olsam kızardım, “çekme kardeşim çekme” filan derdim.. 🙂

her ne kadar o an nereyi netlemeye çalıştığımı hatırlamasam da bunun istediğim kare olmadığından eminim ama yine de beğendim bu fotoğrafı..

sanırım bir “an” fotoğrafı olması sebebiyle en sevdiğim fotoğraf bu oldu bu defa.. hızlıca geçerken farketmedim ama biraz büyütüp de inceleyince topçulardan her birinin yüz ifadesi ve/veya duruşlarının ilginç olduğunu gördüm..

yavaş yavaş gördüğümü ya da görmek istediğimi çekmeyi öğrenecem galiba.. bu iş çok zevkliymiş be yahu 🙂

berker dalmış fotoğraf gösterisi

kocaeli üniversitesi anıtpark yerleşkesi konferans salonunda bugün bir fotoğrafçı vardı: berker dalmış. koüfok (kocaeli üniversitesi fotoğrafçılık kulübü) ‘un girişimiyle düzenlenen gösteri/söyleşide berker dalmış, iki farklı ve çok güzel gösteri sundu bizlere: ‘yansımalar’ ve ‘anadolu ateşi’.

iki gösteri de çok güzeldi aslında ama doğruyu söylemek gerekirse ‘yansımalar’ gösterisi için seçilen müzik, benim pek de hoşuma gitmedi.. ancak ikinci gösteriyi yani ‘anadolu ateşi’ ni kusursuz buldum.. müziklerin, dansların orijinal müzikleri olması çok iyi bi seçim olmuş.. fotoğraflar o kadar güzeldi ki ‘anadolu ateşi’ gösterisini izlemiş kadar oldum neredeyse.. -bi de bu arada o gösteriyi izlememekle çok şey kaçırmış olduğumu da görmüş oldum o açıdan biraz kötü oldu..-

devamını oku