ölesiye hiçlik..

“… Galiba, tek çıkar yol sana durup dinlenmeden yazmak. Hoş, bütün işim, seni düşünmek ya! Bu bok soyu alışkanlıklar, töreler, günah sevap ve ayıplar köleliği olmasa… Bütün tedirginliğimiz bundan. Bundan, yüzünü hayalledikçe ağzımın acılaşması. Şiirimdeki korkunç çırpınış, doymazlığım ve ölesiye beni terk etmeyecek hiçlik… Tanrıların beni kandırabilmelerini isterdim yahut ölümün anlamlı bir nen olmasını. …”

leylim leylim  –  ahmed arif‘ten  leylâ erbil‘e  mektuplar

fark etmez

sonunda kendimi birkaç kelimeyle tanıtmanın yolunu buldum; iş görüşmelerinde, tanışmalarda, sosyal medyada vb. ortamlarda gelebilecek her türlü ‘kendini anlat’ mealindeki istekte, kendimi şu şekilde özetleyebilirim artık: ‘fark etmez’. işte tam beni anlatan bir çift sözcük: ‘fark etmez’. bu benim yaşam felsefemmiş meğer, anca anladım. yaş oldu bilmem kaç, hala sağlam ve tam bir fark etmez insanıyım. tutarlılığıma kurban.

unutuyorum..

sen unutmuyorsun, o unutmuyor; ben unutuyorum… (*)

evet unutuyorum; telefon numaralarını veya dün ne yediğimi, ne giydiğimi falan değil yaşadıklarımı unutuyorum. yani ‘anı’ niteliği kazanması gereken bir çok önemli ya da en azından sıradan(rutin) olmayan olay/kişi/durum, hafızamda bu mertebeye erişemeden uçup gitmiş oluyor.

hafızamın çok iyi olmadığının zaten farkındaydım fakat bir hafta önce bir arkadaş grubunda, yıllar önce yaşadığımız aksiyonu biraz yüksek bir günden bahsedilince tek zerre bir şey hatırlamadığımı farketmem, böyle bir şey yaşamış olduğumuza dair kafamda en küçük bir şeyin canlanmaması, biraz endişelendirdi beni. üstelik aynı olay bana 5-6 ay öncesinde hatırlatıldığında, hatırlıyormuşum o günü. şimdiyse 5-6 ay önceki o günden de aklımda bir şey kalmış değil.. böylece o günü daha önce hatırladığım günü de hatırlamadığımı farkedince iyice şaşırdım kendime..

devamını oku

dura dura dura dura duran abi

aşırı derecede yenilenesim geldi.. böyle bi değişesim var böyle bi garip bi bi şey tövbe estağfirullah.. böyle bi şehir olur gezegen olur iş olur kafa olur bi yenileyesim var.. yok yok olmayacak bu böyle.. durdu yine hayat, duranı geride bırakmak gerek, akmak lazım bi daha.. ya tamamen durmak ya da akmak, arası? yok yok olmuyor arası.. durmaya katlanacak bi şey olana kadar olmadı, durmadan akmak gerek..

kafa gene bu hale geldi.. ergen kafası..

o değil de bi yeğenim daha oldu benim, gidip göresim mıncıklayıp sevesim kollarıma alıp uçak yapasım gelir.. gidelim bi ara gaffur..

öğüt

vakitlerden gecenin bi yarısıysa ve güneydoğu’da bir askeri havaalanı ile sivil havaalanının kesiştiği noktada, polis bariyeriyle kapatılmış yolun hemen yan tarafında, tekin olmayan bir mahallenin orta yerinde herhangi bi nedenle bulunuyorsanız ve de 3 sap insansanız, hele bi de arabanızda bol miktarda bilgisayar, telefon ve anten varsa; kenara çekip, motoru durdurup, farları söndürüp 20 dakika boyunca sessiz sedasız, öylece beklemeyin.. her an nereden çıktığını anlamadığınız polisler etrafınızı sarabilir zira… 🙂

ayak fetişisti sivrisinekler..

havalar ısınmaya başlar başlamaz zaten başımıza gelecekleri biliyorduk; sineklerden ve böceklerden çekeceğimiz kesindi.

sorun, kesinlikle sivrisinek sorunu değil, böcek sorunu da değil hatta.. beni tanıyanların çoğu, böceklerle aramın nasıl olduğunu bilir ama buna rağmen kaptan ‘da alıştım böceklere.. yani böcek sorunu artık çok büyük bi sorun değil.. hatta geçen akşam üç farklı türde böceği(‘böcek’ burada ‘küçük hayvancık’ anlamında kullanılmıştır), böcek cennetine yolladık benim odada ve hala çok sakinim ben..

bu böceklerden biri ve sanırım kaptan ‘da en sık rastlananı ince ve uzun, çok ayaklı bi yaratık; adını bilmiyorum ama ailemizin en sadık üyelerindendir kendileri. diğeri, ezildikten sonra pis bi koku saldığı söylenen(ben tecrübe etmedim), yeşil ve sert, adı osuruk böceği(affedersiniz) olan bi böcek. sonuncusu ise hepimizin yakından tanıdığı bi tür olan çekirge. evet beşinci kata da çıkabiliyormuş çekirge, nasıl sıçradıysa artık.. cennete yolladığımız bu üç böcek dışında evimizde bi de hamam böcekleri(çok değil ama), örümcekler(bundan çok var işte) ve bi de sivrisinekler(en çok) var..

tamam kabul, sivrisinek her yerde var, insan bundan da şikayetçi olur mu yani? olmamalı belki ama bu sivrisinekler öyle böyle sivrisinekler değil. birinicisi çok fazla sayıda var.. yani önlem aldığınız halde evin içinde sizi rahatsız edecek kadar sinek gene de kalıyor, bi de önlem almadığınızı düşünün… ikincisi ve bu yazının asıl nedeni ise bu sivrisineklerin ayak fetişisti olmaları. ama bu bizim evdeki sineklere has bi özellik değil. son zamanlarda izmit ‘te, taraflarından sokulduğum sivrisineklerin genelinde var bu sapıklık. bi gecede(o gece bu geceydi) ayaklarımda, parmak araları dışında sokulmadık yer kalmadı arkadaş.. topuk mu dersin, tabanın tam merkezi, parmak uçları, ayağın üst tarafı mı? nereyi sorarsanız sorun, oradan en az bi kere sokulmuşumdur ben bu gece..

şikayetçiyim! insanı topuğundan sokan sivrisineklerden şikayetim var! delikanlı olur insan biraz.. öyle bi yerden sokuyorlar ki kaşımak kar etmiyor, kaşıyıp kaşımadığını anlamıyorsun bile, insan topuğundan sokulur mu lan!?.. bu kesinlikle sivrisineklerin ihtiyaçlarından değil karaktersizliklerinden kaynaklanan bi durum. yani, “ben buradan ihtiyacım olan kanı alayım, alırken de en az düzeyde rahatsızlık vereyim” zihniyeti yok bu hayvanlarda.. öyle davransalar bi yere kadar anlayış gösterir insan hadi.. ama yok işte.. belli ki karnını doyurmaktan çok, eziyet çektirmek peşinde hayvanlar.. ne yani topuk bölgesindeki kanın tadı daha mı bi güzel oluyor? niye illa ayaklar? adilik değil de nedir bu?

.

.

.