altyapı/üstyapı çalışmaları, yol/tünel/köprü yapımları, banyo tadilatı vs.

gına geldi..!

gına nedir, nasıl gelir bilmiyorum ama hissediyorum: kelimenin tam(!) anlamıyla gına geldi! yollarda inşaat işleri, evde inşaat işleri.. içime tünel kalıp döşeyecekler, sonra da içine betonu dökeceklermiş gibi hissediyorum artık o döne döne giden beton araçlarını-adı her neyse- görünce. yeter be arkadaş, istemiyorum altyapı üstyapı..! aynı yeri kırk defa kaz kapa kaz kapa nedir bu!? yere gömdükleri 69 trilyonu mu bulmaya çalışıyorlar acep! bi de ikide bir bi doğalgaz borusunu filan patlatırlar: yok mu bunun bi planı, bi denetleyeni! doğalgaz işini ciddiye almıyor adamlar anlaşılan, o yüzden boru patlatmayla yaşanacak ilk faciaya ben hiç üzülmeyecem hatta kına yakacam, kesinlikle müstehaktır! sabırsızlıkla bekliyorum…

o değil bi de evde var tadilat işi.. bi sitedeki neredeyse tüm daireler mi alt katın banyosuna su sızdırırlar yahu! binadaki ikinci dairemiz ve gene aynı sorun: “komşu, galiba sizin küvet de bizlere ömür, bizim banyoya su damlıyor da bi baktırın ona bi zahmet!” yok artık! üst kattan alt kata su akıyor.. bi ara bizim de tepemize su boşalıyordu böyle, bizden de alt kata pardon alt katta kimse yoktu; apartmanın elektrik panosuna doğru hızla yol alıyordu ki insafa gelip yaptırdık.. en kıl olduğum da bu aslında: evin bi bölümü günlerce yasaklanıyor, elini yüzünü yıkamak bile dert oluyor.. dışarı çıkıyorsun gene kum, çakıl, beton, tuğla görüyorsun.. bizim sitede bu sürekli yaşanan normal bi olay..

o da değil de asıl adalet köprümüz bitmezse eğer ramazan ‘a kadar, muhteşem bi trafik şenliği başlar o zaman izmit ‘te…

staj günleri ya da ofisboyluk deneyimi

efendim, stajımın 3. haftasını bitirmek üzere olduğum şu günlerde, stajın bana çok acayip şeyler kattığını fark etmiş bulunmaktayım.. 

burda edindiğim deneyimler arasında en önemlisi; bedava çay saatini kaçırmamak ve bedava çay saatinde sevgili firma çalışanlarına çay servisi yapmak. ilk günlerde kibarca, “bize 5 çay söyler misin” lafı artık kaşarlanmış eleman olmam itibariyle, “yeğenim bize 5 çay kap gel “e ve hatta, “bu stajyerler de bi işe yaramıyor yahu, 2 saattir çay içmiyoruz “a dönüşmüş bulunmakta.. hele su isteme biçimleri beni benden ediyor, o kadar içten, o kadar samimi: yeğenim çok susadık be! -tamam dayı hemen getiriyorum, zaten ben bu iş için burdayım, ne demek lafı mı olur!

elbette nefret ettiğim fatura ödemeleri, staj zamanı bi zevk halini alır ve ben daha 5 dakika önce döndüğüm para yatırma işi bi daha çıktığı zaman, çılgınca hatta mazoşistçe bi zevkle, “ben giderim! ben giderim! başkası olamaz, ben gitmeliyim!” diyerek atlarım ortaya.. bu ödemelerin firmayla yakından uzaktan alakası olmayıp, elemanların tamamen şahsi işleriyle ilgili olması bana daha bi zevk vermeye başlar.. ben artık stajyerlerin en kralıyımdır!

gibi durumlar, bu stajımdaki en önemli kazanımlarım oldu.. ha bunun yanında bu staj bana mesleki açıdan hiç mi yaramıyor? yarıyor elbette.. doğrudan olmasa da yarıyor; mesela “metro ethernet” vb. diğer kurumsal internet teknolojileri hakkında ilk burda bilgi edindim, bu konularla ilgili tanıtım düzeyinde sayılabilecek bi de eğitim dökümanı okudum.. hatta bi kaç kez metro ethernet kurulumuna da katıldım ki tüm staj böyle geçse çok daha anlamlı olurdu ama bunun gibi stajyerlerin de katılabileceği işler pek fazla çıkmıyor maalesef.. yoksa yani haklarını yemeyim, mühendisler bu tür işlerde kendilerine eşlik etmemizi istiyorlar.. neyse ki bu açıdan şanslıyız hatta mühendislerden biri fırsat buldukça bize yaptıkları işlerle ilgili ders de veriyor.. ama çok değil işte.. haftanın 2 gününü verimli sayabailirim bu anlamda..

bolca boş vaktim olduğundan, boş bilgisayar bulunca az biraz c çalışmaya da başladım.. özlemişim programlamayı yahu! 🙂

işte böyle geçmekte yılın en sıcak günleri.. sıcak deyince aklıma geldi, biz bugün kaymaya gideriz mete ile.. yılo ve erus korktukları için gelmiyorlar, yan çiziyorlar.. yılmaz ‘ı, “kase kırılacak” korkusu sarmış.. 🙂  haksız da değil hani..

mimlere geldik / dandik teknolojiler

yahu embülettin başka işin mi yok kardeşim! 🙂

mimlemiş beni sağolsun. mimlemek ne ola ki diyenler için bi özet: ben herhangi bi konudan bahsettikten sonra aha da şu şu arkadaşları da mimledim onlar da bu konuda bi şeyler söyleyecekler diyorum, böylece o arkadaşlar da aynı konuda bi şeyler anlatıp başkalarını mimliyorlar falan filan.. böyle gidiyor bu.. eğlencelik bi iş yani.. faydası da olmuyor mu? oluyor. (bkz: mimlemek ayıp mı?)

neyse konuya gelelim.. dandik ya da gereksiz saydığım teknolojilerden ya da teknolojik ürünlerden bazıları:

  1. sesli komutla çalışan cep telefonları –> ilk örnekleri pek bi dandikti. kaydettiğiniz ses tonunu tutturana kadar kırk defa rehberden bulup ararsınız istediğiniz numarayı..
  2. tramvaylardaki ‘inmek için basınız’ düğmesi –> denemedim ama basınca da bi şey olmuyordur herhalde. avrupa ‘daki örneklerinde, duraklarda kapıyı açmak için kullanılıyormuş, hareket etmeden önce de her kapı otomatik kapatılıyormuş. bence bizdeki kullanımı daha mantıklı. 🙂 tramvay kültürüne gerek yok, her durakta bütün kapılar açılsın işte ne var yani.. gerçi bana çok dert değil zaten izmit ‘te tramvay yok. 🙂 🙂 öyle aklıma geldi de yazdım.
  3. kanatlı ped –> tamamen gereksiz bi icattır, ben hiç bi yararını görmedim..
  4. bilmem kaç bıçaklı traş bıçakları –> abartmayın yahu altı üstü traş oluyoruz o bıçaklarla.! yani “nerden para kırarım” diye en son kaç bıçağa çıkacaklar merak ediyorum.
  5. dvd teknolojisi –> ne gerek vardı dvd ‘ye.. yarın öbürgün blu-ray yayılacak zaten.. boşuna masraf.. (bkz: 2007 ‘de hala dvd yazıcı/okuyucu sahibi olmamak)

benden bu kadar zira bu da görüldüğü üzere zorlanmış hali.. 🙂 teknolojik alet edavat(bu kelime grubunu çok kullanır oldum bu ara) alışverişiyle pek aram yoktur.. evet elektronikçi olabilirim ama öyle, yok aram..

şimdi sıra geldi bi kaç kişinin canını yakmaya 🙂 erus, möté, onur! elim sizde, sobe..!

ev arıyorum…

izmit merkezde(tabii bulabilirsem), tek kişilik yani tek oda(stüdyo tipi miymiş neymiş öyle bi şey) ya da 1+1 gibi bi teras/çatı katı ya da her ne şekilde olursa olsun küçük bi ev arıyorum. ucuz olması 🙂 ve binanın sağlam olması tercih nedenlerim arasındadır. merkezde bulamazsam başka yerlere de razı olabilirim evin durumuna göre.. evet, ilgilenen ev sahiplerinin yorumlarını bekliyorum.. 🙂

hoşgeldin bebek..!

ahey aheeeyy..! yine dayı oldum.. 🙂 abisinin ikizi ve dişisi bi yeğenim daha doğmuş; bugün aldım haberini. hoşgeldi hoşgelmesine ama o abinin elinden çekeceği var zavallının.. 🙂

 

” hoş geldin bebek

   yaşama sırası sende. “

iyi karpuz nasıl seçilir?

  • öncelikle karpuzun renginin çok açık olmamasına dikkat edilir, en koyu tonlara sahip olanlar arasından seçim yapılmalıdır. karpuzun bi bölgesi muhakkak daha açık renkli olacaktır çünkü bi bölge toprakla doğrudan temastadır karpuzun büyüdüğü sürede ve o bölgenin açıklığı bundan kaynaklanmaktadır. bahsettiğimiz renk, karpuzun genel rengidir.
  • karpuzun şekli şemali önemli değildir; uzunmuş, yuvarlakmış, bunlar dış görünüşle alakalı şeyler.. biçimsiz de olsa insan insandır unutmayın ve devam edin..
  • karpuzu tokatlama işi çok komik görünse de karpuz seçimindeki en önemli aşamadır aslında.. o tokatlardan yankılanan seste doğru tonları yakaladığınız zaman iyi karpuzu bulmuşsunuz demektir. peki o ton nasıl bi tondur? sanılanın aksine doğru ses kesinlikle tok bi ses değildir, un çuvalına vurduğunuzda duyduğunuz sese benzemez iyi karpuzdan gelen ses. tam aksine, içi boş bi teneke kutuya vuruyormuşçasına sert ve yankılanan bi ton duymanız gerekir. bu sesi veren karpuz muhtemelen diğerlerinden daha sert olandır ve parmağınızla bastırdığınızda daha az esneyendir.. bu denemelerden sonra doğru tonu bulduysanız devam ediniz..
  • karpuzun şekli şemali önemli değildir ancak üzerinde haritaya benzer lekeler mevcutsa, bu; karpuzun o bölgesinin zayi olacağı anlamına gelebilir, şahsen ben katiyen lekeli karpuzlar arasından yapmam seçimimi.. satıcının, “abi/abla, bu, karpuzun toprağa değen kısmıdır o yüzdendir bu lekeler” gibi taktiklerine aldanmayın zira karpuzun toprakla temasından daha evvel bahsetmiştik(bkz. ilk adım).. bi bölgesinin tırtıklı bi lekeyle kaplanmış olması, karpuzun tamamının göçmüş olduğunu göstermeyebilir fakat kimse bu riski göze almak da istemez, yanılıyor muyum? yanılmıyorsam devam edin..
  • artık karpuzunuzu afiyetle yiyebilirsiniz.. hatta çok açsanız yanında beyaz peynir ve soğuk ayran tavsiye ederim..

 

bu bilgiler benim kişisel deneyimlerinden edindiğim bilgilerdir. bu deneyimler, taa çocukluğumda sokak sokak gezerek sattığım karpuzlardan ve de bu sene katılmaya başladığım pazar alışverişlerinden edindiğim deneyimlerdir. bu bilgilerin gerçeklik payı karpuzuna göre değişir. 🙂 sonra gelip vay benim karpuzum kabak çıktı, vay şöyle oldu, vay böyle oldu demesin kimse. paranız iade edilmez. zaten en güzeli kesmece karpuz almaktır. siz büyüklüğüne karar verin, amcam seçsin, kessin, tadına bakın alın; en güzeli budur. benim önerdiğim yöntem, benim gibi iyi karpuz seçmekten haz duyanlara yöneliktir. son olarak, karpuzun iyisini seçmek kesinlikle sabır ve zaman işidir; şimdiden seçerek almaya başlarsanız, yaz sonuna kadar iyi karpuz seçebiliyor durumuna gelmeniz mümkündür. 🙂

lafmacun ‘dan ‘yaran başlıklar’ -2-

lafmacun ‘dan taze seçilmiş ‘yaran başlıklar’:

1. dr.oetker doçent olacak

2. mahalle kavgasında aduket çekmeye çalışan çocuk

3. göte buz sokturan sıcaklar

4. nuri alço meşrubat ltd. şti.

5. bülent ersoy’un gerdek gecesinde orgazm olurken osmanlıca inlemesi

6. derin devlet bahçeli

7. bugün 23 nisan oha falan oluyor insan

8. deep freeze’de bulduğu carte d’or kutusunun içerisinden bezelye çıkan gencin içerisinde bulunduğu ruh hali

.

.

.

birinci seçmece yaran başlıklar şurada.

staj olayı ve deniz keyfi

istediğim gibi bi staj yeri bulmam geç olur diye geçen hafta öylesine bi kaç yere başvurmuştum.. onlardan biri de bizim bölümün en bilindik çalışma alanlarından biri olan türk telekom ‘du.. ve staja kabul edilmişim.. görevli kartımı aldım, haftaya da “bilişim ağları” bölümünde başlıyorum staja.. hadi bakalım..

telekom ‘daki işimi hallettikten sonra sevgili emX ve sevgili erus arkadaşlarımla beraber, sevgili mötéjan arkadaşımızın katılamayarak ezberimizi bozduğu, geleneği alt üst ettiği “kefken deniz keyfi” gezimize(gezinin ismini şimdi koydum) doğru yola koyulduk.. bu, senenin ikinci deniz keyfi, birinicisi şurada. devamını oku

tarihin akışına damgasını vuran fotoğraflar 2

“tarihin akışına damgasını vuran fotoğraflar” serisinin birincisi için tıklayın.

 


mayıs 1955, lucian perkins, çeçen cumhuriyeti.
genç çocuk, rusya ve çeçen ayrılıkçılar arasındaki savaşın bir merkez noktasından çeçen cumhuriyeti ‘ne, shawl yakınlarına kaçan mültecilerce doldurulmuş otobüsten dışarı bakıyor. otobüs, korkunç bir şekilde geri dönüyor.

devamını oku

60 evler harikalar sahili ve özel güvenlik..!

dün akşam üstü kuzenimle beraber sahile indik biraz hava alalım diye..

60 evler sahili yaz aylarında zaten tıklım tıklımdı hele bi de şu muhteşem(!) harikalar sahili yapıldıktan sonra daha bi kalabalıklaştı.. e tabii bu kadar kalabalık bi yerde zaman zaman tatsız olaylar çıkabiliyor. normaldir. ama gerektiği gibi müdahale edilememesi anormaldir elbette. biz de dün bu anormal durumlardan birine şahit olduk ve isyan ettik gördüğümüz duruma.. şimdi şahit olduğumuz kavgayı anlatayım uzun uzun:

biz sahilde dolanırken bi grup çocuğun -çocuk diyorum çünkü en büyüğü herhalde 17 yaşlarında filandı- kendi yaşlarındaki başka bi kaç kişiye, sahil esnafının kullandıkları şemsiyelerin metal çubuklarıyla ve pantolonlarından çıkardıkları kemerlerle saldırdıklarını gördük.. az uzağındayız ama olayı net bi şekilde izleyebiliyoruz.. derken, bunlar tam birbirlerine daldıkları sıralarda yanlarına 1-2 tane güvenlik görevlisi geldi ve çocukları ayırmaya çalıştılar.. işte benim şaşkınlığım bu andan itibaren başladı.. sahildeki yüzlerce insanın arasında sopalarla ve kemerlerle kavga eden çocukları özel güvenlik görevlileri; “dağılın lan!, yapmayın lan!” gibi uyarılarla biribirlerinden ayırıp, saldılar.. yani oracıkta, elemanları hem yakaladılar, hem yargıladılar, hem de serbest bıraktılar, hem de çok kısa bi süre içerisinde..! hem de mahallede kavga eden küçük çocukları ayıran bi amcanın yapacağı biçimde.. “ayrılın oğlum, siz arkadaşsınız, yakışıyor mu size kavga etmek” tatlılığıyla iki grubun kavgasını bitirdiklerini sandılar..!

tabii ne oldu? sayıları 10-15 ‘i bulan saldırgan ekip 3-4 grup halinde sahilin farklı yerlerinde ama birbirlerinden çok uzaklaşmadan dolanmaya devam ettiler.. yaklaşık 15 dakika sonra, bi zabıta polisi ekibinin ve 2-3 tane de özel güvenlik görevlisinin arasından, her hallerinden kavga çıkaracakları belli olan 1-2 eleman sahildeki bi lokantaya doğru koşar adımlarla yürüyerek, elemanlardan birinin kendisini tutmakla tutmamak arasında çırpınan bi özel güvenlik görevlisinin elinden sıyrılıp lokantada, bi masada oturan başka bi elemana –karşı gruptan olsa gerek- dalması üzerine diğer arkadaşları da aynı lokantaya toplandılar ve ellerine geçirdikleri bütün sandalyeleri müşterilerin arasında oturan, kavga ettikleri diğer elemanlara sallamaya başladılar..

evet, bu kavga 60 evler harikalar sahili ‘nde oluyor ve bu ikinci olayı da özel güvenlik görevlileri; “dağılın ulan!, yapmayın ulan!” gibi uyarılarla ayırmaya çalışıyor.. sadece ikinci olayda sivil giyimli, elinde cop bulunan biri -herhalde sivil polis- çocukları dağıtmaya çalışırken copunu kullanıyor.. biri bağırarak “dağılın lan” der, diğeri copla müdahale eder.. benim aklıma ilk gelen, acaba bu görevlilerin aklına hiç gelmez mi?! baktın ki kavga ediyorlar, gittin ayırdın, sonra niye salıyorsun adamları, sen hakim misin?! orada bi olay çıkmışsa, yapılması gereken bu çocukların tümünü kelepçeleyip emniyet müdürlüğüne ya da karakola filan götürmek değil midir? doğrusu ben bu olaylar için prosedürün ne olduğunu bilmiyorum ama anlattığım şekilde olması bence en mantıklısı olur.. yani iki küçük bebenin kavgasını ayıran amca gibi, çocukları ayırıp, “hadi dağılın bakalım” demekse güvenlik görevlilerinin işi, bunu zaten çevredeki insanlar da yapar yahu; haybeye yorulmasın sevgili özel güvenlik görevlileri! bu olaya şahit olduktan sonra sahildeki özel güvenlik görevlilerine olan güvenimiz sıfıra indi açıkçası.. haa ama ben yine de çok çekinirim onlardan, sahildeki oyuncaklarla filan oynadığınızı görürlerse, o oyuncakların çocuklar için olduğunu hatırlatırlar hemen.. bi de gece yarıları sağda solda içki içen var mı diye sürekli peşinizde gezinirler.. demek ki sadece bu tür olylara konsantre olmuşlar, ne diyeyim?!

.

.

.