menekşe yaylası

yıllar yıllar evvel gittiğimiz menekşe yaylası ‘na yine gittim; bu defa başka bir kadroyla.. ekibin tamamı yürüyüşe katıldı; yol kenarında piknik yapmakta diretenlerin olmamasını hayretle karşıladım!

yayla değişmiş mi? değişmemiş tabi, niye değişsin.. fakat bizim daha önce vardığımız yer meğer menekşe yaylası değilmiş; yaptığım artistlik boşa gitti, rezil rüsva oldum ben buraları iyi bilirim dedim diye.. daha önce gittiğimiz yerin az daha ilerisinde ve yukarısındaymış asıl yayla..

devamını oku

beyoğlu / beşiktaş / kadıköy

pentax k-7  +  pentacon 135mm f2.8 auto (m42)   ikilisiyle ilk denemelerden:


tüm fotoğraflara picasa’da auto contrast ve birkaçına az-biraz gölgelendirme uyguladım zira nedenini henüz anlamadığım bir sis perdesi çöküyor fotoların üzerine; özellikle de bu eski lenslerle çektiklerime.

 

all photos had been taken by  pentax k-7  +  pentacon 135mm f2.8 auto (m42)  and auto contrast was applied to all in picasa.

uzun uzun istanbul

yuvacık gezmesinin ardından bir uzun pozlama(ilk denemelerin üzerinden yıllar geçmiş) hevesi sardı beni; yine istanbul ama bu defa hava karardıktan sonra da gezdim:


daha önce yüzbinlerce kez fotoğraflanmış olan kız kulesi, boğaz köprüsü vb. istanbul klasiklerini bir de ben çekeyim, değişiklik olur dedim.. birkaç açıdan daha boğaz köprülerini ve haliç’i çektikten sonra eksiğim kalmaz herhalde..

cihangir / yuvacık / sapanca

beyoğlu’nda girilmedik sokak bırakmayacağım‘ sloganıyla başladığım turlarıma devam ederek biraz cihangir gördüm. peşinden bir yuvacık/sapanca turu ile doğaya karıştık. girilmedik sokak bırakmayacağım deyince şimdi, aklıma çıkılmadık tepe bırakmayacağıma dair de kendimi daha önce gazladığım geldi, piii…


devamını oku

güvercin uçuverdi, kanadın…

slayttaki arkadaşı tanıtayım;  güvercin, bir çeşit güvercin; türünün ‘kumru‘ olma olasılığı söylentiler arasında. sonradan ‘mal‘ dedik adına. mal olduğunu, öncelikle balkonumuzdaki kombinin üzerine yuva yapmaya başlamasıyla düşünür olduk. hadi neyse, bir bildiği var demek ki deyip ‘kesin mal bu’ demedik. hatta yuvasını izleyecek şekilde fotoğraf makinesini kurup fotoğraflarını çekmeye* başladık. ta ki dün makineyi tekrar kuracakken, arkadaşın, yumurtalarına sahip çıkamayarak, kombinin arka boşluğuna düşürüp kırdığını farkedinceye dek; işte o an kesinlikle ‘mal’ olduğuna kanaat getirdik. yuvasını toparlayıp kırık yumurtaları yuvaya yerleştirerek tekrar gözlemeye başladık fotoğraf çekerek; acaba merak edip de döner mi diye. dönmedi. fakat daha sabahında ayrıldığı yuvaya gün boyu bir daha dönüp bakmaz mı bir kuş, ne oldu ne bitti diye.. sokaktan geçerken de mi aklına gelmez, ki buraların kuşu belli ki… ben bu güvercini hiç anlamadım; mal olduğundan olabilir, ya da onların beyinleri bizimkinden farklı çalışıyor; bizim aklımız ermiyor töbestağfurulla.. izleyelim:

devamını oku