feryad û isyanım

feryad û isyanım

mem nelere gark olmadı zîn’in ateşi için
ferhad dağları delmedi mi şirin’in aşkı için
kusur ise her saniye her yerde seni anmak
mecnun az mı yemin etti leyla’nın başı için

sesi yorgun gözlerinden uykusuzluk seçilir
görkeminin zerresinden ağrı dağı küçülür
gecelerin kollarında leblerinin bal suyu
aydan dökülürcesine kana kana içilir

uykularından kopardım hoş geldin mihmanımsın
artık geri dönüşü yok, âhımsın eyvâhımsın
elâlem ne derse desin, hiç umurumda değil
akibetine razıyım, sevabım, günahımsın

sana, yine sana yandım nesimî’de dün gece
gözlerinle yüzüleyim, bend olayım hallac’a
öyle hüküm buyurmuşlar tanrılar divanı’nda
ha ben sana yollanmışım, ha muhammed mi’rac’a

cümle cihan güzelleri yüzlerine ben örsün
gözlerin, balyozu oldu içerimdeki örsün
ruhumdaki fırtınalar merih’i usandırdı
nuh’a haber eyleyin de, gelsin de tufan görsün

yokluğuna dayanamam âhım arşı boyladı
gölgeni nil’de görmüşler, piramidler söyledi
hele bir bak şu sevdaya, kimler yanmış ben gibi
dediği gibi yunus’un, gör beni aşk neyledi

son duraklarda beklerdim, sonun olsaydı senin
neler vermezdim ki yerim, yanın olsaydı senin
çıkar kınından ne olur, kirpiklerinle bile
çal sineme gözlerini, aşkına şah hüseyn’in

harikalardan biriymiş diyorlar çin seddi’ne
seni görmeden hükmetmek kimin düşmüş haddine
ulu divan’a başvurdum, dönsün diye bağdat’tan
ol sebepten ahvalimi arzettim bedreddin’e

gamzelerini görseler bülbüller de lâl olur
aşklar ülkesi sarsılır, korkunç ihtilâl olur
beklenmedik bir zamanda ölür isem sebebi
beni eritip bitiren sevda-yı iclâl olur

kahreden ateş bilinem, yananı sen olsaydın
nal olurdum aşk atına, bineni sen olsaydın
deseler ki şu kadehte ağu var, içen ölür
bir solukta bitirirdim sunanı sen olsaydın

belki de hatırlanırım, arasın şimdi nerde
iz’im deryada damladır, köyüm hatçepınar’da
beni binboğa’da ara, beni dallıkavak’ta
hangi evin bayrakla’ı yukardaysa, ben orda

tanrılar yaratan zerdüşt serdarıdır aslımım
mazdek, hürrem nişanıdır inancımın, neslimin
dersimli seyyid rıza’ya ağır selamları var
himmeti var, gayreti var horasanlı müslim’in

seni tanrılara sunam, kerametin görünsün
nazar eden kör yılandan beter olsun, sürünsün
dağlar naz yapmaya aday, insafını bağışla
bağışla ki, gözlerinde eşkıyalar barınsın

söyler misin, anlar mısın ah çekerin suçu ne?
bulutlardan damlar gibi düştüm girdab içine
ay bulandı, güneş küstü, yıldızlar beklemede
artık yolla gözlerini, yolla çin ü maçin’e

titanik’ten son sesleri alizeler getirdi
son seslerin son demini balinalar bitirdi
her yerde terör estiren sabıkalı gözlerin
bermuda’yı kamçılayıp atlantis’i batırdı

toprak sudan, bülbül gülden, dost dosttan bulur deva
dârâ’dan çok önce seni ağırlamış ninova
benim ömrüm yanan roma, senin gözlerin neron
örstte demir dövmededir demirci kawa

melekler ipekyolu’nda aryalar’ı gözledi
yeri göğe, ay’ı gün’e, seni bana sözledi
ılık bir güz akşamıydı , yine senin yüzünden
koçero, harran’a doğru atını mahmuzladı

kirpiklerin yeni değmiş, kaşların fırik başak
ay ışığı az geliyor, hadi gözlerini yak
fesatların, hasretlerin eli kına görmesin
terk-i cânân eylemeden, şahmaran’a danışak

keşke gelmez olayıdı böyle bir hâl başıma
temaşaya meraklılar, toplandı el başıma
herkesin dilinde şarkı, elinde yârin eli
artık yine sensiz, artık yalnızım, kül başıma

en yorulmaz yolcsuyum, müptelası bu yolun
ben zamanla boğuşayım, sen seyreyle sen salın
kor alevler buz kesilir gördüklerinde beni
bir sensizlik yakar, bir de hasreti istanbul’un

sen ey gönüller sahibi, ey yüzleri gök zemin
ey deryalar şahanesi, sen ey gözleri kimin?
düzgün baba hatırına munzurlar’a mihman ol
mihman ol da, güneşlesin yaylaları dersim’in

gözlerinin dokunduğu her mekân memleketim
bakıver de uzamasın gurbetim, esaretim
ahmet arif hasretinden prangalar eskitti
beni böyle eskitense prangalı hasretim

umutlarım menzilinden uzaklara atılmış
iki cihan mucizesi ilâhlara katılmış
en amansız gecelerde aynalar yine suskun
perçemi yüzünü gizler, sanırsın ay tutulmuş

imanım varsa kaşların, kirpiklerinse dinim
muhammed kâbe’ye döner, benimse sensin yönüm
musa meşhur asasıyla, çarmıhı ile isa
bütün hepsi senin olsun, seni gözlerin benim

gördüklerim sensizliğin dayanılmaz göçüdür
sıla gurbet, gurbet sıla, birbirinin içidir
ne aradıni, ne de sordun, ben nerede neylerim
kara fatma, karayılan senden şikayetçidir

bilirsin ki sevenlerin ayrılığı kâbustur
tahir’i zühre’ye bahşet, zemmedenleri sustur
sen istesen sina çölü bin çeşit çiçek açar
suya sudan köprü kurmak, yalnız sana mahsustur

bazan kırmızı karanfil, zakkum mereti bazan
sevmeyenleri şad edip, sevenlerini üzen
ağlayanın güleninden misli misli fazladır
“işte gidiyorum çeşmi siyahım” diyen ozan

bahçıvanlar kır bayırda boz kevene gül aş’lar
ol sebepten didelerden eksilmez kanlı yaşlar
sana yanar, sana susar, sana acıkır sana
ahlé haklar, kakailer ve mağrur kızılbaşlar

meri keklik binboğa’dan çukurova’yı süzer
yörüklere konuk olur, yaylalarını gezer
al-osman’a diklenenler göv osman’a kul oldu
avşar ellerinin hâli dadaloğlu’yu üzer

sana sevdalıdır diye pir sultan asılırken
kadılar bayram ettiler hızır’ susulurken
bilcümle taş kesildiler, sözde ıtır sevenler
kirli sarı bir bıçakla nergisler kesilirken

senin rengin tüm renklerin şahı padişahıdır
senin ahın tüm ahların kahredici ahıdır
yıllar gün misali geçti, asırlar ay misali
herkes kendi âleminde, bu neyin eyvahıdır

yüreğim atom yüklenir, sesini duyduğum an
dört kitap çaresiz kalır, elaman aman aman
başka biri yapar mıydı, eyyub’a sabır verdim
ay kendini kuşatıp da gece sustuğu zaman

arzu’yu kamber’e yolla bayram seyran etsinler
on emri onbir eyleyip tur’a semah tutsunlar
lutfeyle de eshabulkehf açsın kapılarını
yediler’e yoldaş olup yedi asır uyusunlar

güzelliklerin mimarı, cennetlerin ustası
misk ü amberli cemlerin vazgeçilmez bestesi
dört kapı, kırk makam mağdur, mecbur olsa da sana
en çok zerdüşt yanar bir de zerdüşt’ün avesta’sı

tay dağından kaf dağına bakışların gerilmiş
nazların çekemiyor arabatlar yorulmuş
yol bilenler, hâl bilenler sırrın sual etmişler
nesimî, hallac-ı mansur, şah hatayi darılmış

gel de dal tomura dursun, daha uzansın elim
eşi, dostu, yârenleri gel de çağırsın dilim
bir “he” desen, ben sırat’ı tez geçerim kırat’la
körünoğlu vekilimdir, kiziroğlu kefilim

ay ışığı bila destur rüyalarıma dalar
kuşkularımı bağlamış, uykularımı yolar
daha kuşlar uçamazken, nergisler açamazken
bir sen vardın gülümseyen, bir sen, bir de inkalar

gözlerinden uzak olmak insan beni bitirir
gider de gelmez bilirim, yıllarımı götürür
bir sonbahar yaprağı ol, dalıver küşüm çekme
kızılırmak incitmeden, seni bana getirir

ağuları yıllandırıp içirdin yudum yudum
ahvalimi anlar diye baba uryan’a dedim
karıncayı gözlerinin karasından vuran ben
çok saldırdım, ruhumdaki seni öldüremedim

yerim yurdum meçhul oldu, neredeyim şaşmışım
kaf dağını turnaların kanadında aşmışım
kanlılar kandan vazgeçer üçler-beşler aşkına
sen de bir gün maraş’tan geç, ocağına düşmüşüm

bana gözlerini gönder, sakın ha olmaz deme
kime yanam dertlerimi, yalnızlığımı kime
bir başıma kâbuslarla boğuşurken ansızın
hayallerin şeref verdi dün akşam viraneme

hicran son arefesinde, yolculuk var makbere
siyabend’i öldürdüler xece ölmek üzere
ab-ı hayat çeşmesidir leblerin esirgeme
ne o tanrı’ya minnet et, ne de dal tefekküre

bulutlar yağmur yorgunu, ufuklar ateş yüklü
bir damla ateşte derdim, sensizliklerim saklı
yedi kıtaya dağılıp, elleri boş döndüler
huma kuşu intizarda, turnalar ağlamaklı

sana sunulmaya hazır gökkuşağı destimde
emrine âmâde olmak, hayran olmak kastımda
gözden ırak âlemlerde, yitik insanlar gibi
ha ülkeler zaptedilmiş, ha gözlerin üstümde

hal bilmeze yoldaş olmak, yola zulüm değil mi?
cevreyleyip gönül kırmak, dile zulüm değil mi?
ömründe bir defa bile gül koklamamışların
bahçıvana saldırması, güle zulüm değil mi?

mevsimlerin prensidir gözleri akdeniz’in
aşikârdır huzurunda gizleri akdeniz’in
damıtılıp lut gölüne bağışlansa suları
leblerinde denizleşir, buzları akdeniz’in

şarkılarını dokudum senle geçen her anın
sebebi, katili olma yorgun, yaralı canın
sen de anlamazsan beni, sen de gider gelmezsen
şikayet ederim seni şah’ına pir sultan’ın

sürmeleri yel götürür, gözlerine güneş çek
yağmur yanak rengin yağsın, bulutlara kına ek
lübnan yeniden kurulur, yine şenlenir beyrut
ama senin gözlerinin savaşı bitmeyecek

yeter çektiklerim yeter, benden beter olası
yusuf’u kahretmedi mi, züleyha’nın çilesi
yüzün suyun hürmetine binboğalar and içer
ol diyarda vekilimdir diyarbekir kalesi

karda kan damlası rengi, yüreklerde ölmezin
ne hükmü var, ne kıymeti, gidip geri gelmezin
dost fuzûlî, mest fuzûlî mayaları anlatmış
sızıları zap suyunda siverekli yılmaz’ın

bana renklerini uzat, uzat ellerimi tut
tut ki gönüller şenlensin, tut ki yeşersin umut
kervanlar yollara düştü, şam’dan darüsselam’dan
doğuver de incinmesin, mahcup olmasın nemrut

sırrın dirheminde tutsak arzuların ağlaşır
bıçkın, kaçak hislerinde gece-gündüz bağlaşır
bir elinde van gölü var, bir elinde urmiye
damlasını sürgün etsen, nurhaklar’da çığlaşır

duyar mısın ince memed, toroslardan seslenir
ıki canlı hatçe’siyle doruklara yaslanır
en onulmaz, en insafsız, en çaresiz ağrılar
gözlerinin feri değse, iflah olur uslanır

senin olmadığın yerde benim yokluğum başlar
hayallerim yola düştü, arandı dağlar-taşlar
hayyam çorak yüreğime birkaç damla dem serpti
periler cudi dağında izine rastlamışlar

sen pervasız çığlıklar at, ben kahrolam ben üzgün
sen kırklar’da demlenedur, ben beklemekten bezgin
deryaların kucağında cem tutar semazenler
düşlerim dağlar başında, düşlerim doludizgin

seni dicle, beni fırat resmetmiş güneş yâ rab
güneşin vekili ay’a, yıldızlar olmuş turab
bizleri merak edenler ay’dan izin alsınlar
bir başkadır yıldızlardan görünse şattülarab

yağmur yüklü bulutlardan ruhunu koklayışım
çağları tedirgin etmiş, ömrünü saklayışım
eyyub’un sabrı tükendi, tükenmiyor nedense
ne senin gelmeyişlerin, ne benim bekleyişlerim

gözlerinin damlasıyla çölde gül yetiştirdim
sam yelleri yenik düştü, sesinle çatıştırdım
gölgenin düştüğü yerden bir avuç sönmüş külü
serptim derin uykularda, kerem’i tutuşturdum

dilek ağacına gittim, sesini bağlamışsın
islaktı dallar yapraklar, hıçkırıp ağlamışsın
karac’oğlan hayıflanır, hayyam duysa gücenir
bulanık göl sularını şaraba yeğlemişsin

düştüm dipsiz kuyuların en zifiri yerine
sarkıt gözlerini durma, muhtaç oldum nârına
semiramis haber salmış, zümrüdüanka ile
davetliymişiz babil’in asma bahçeleri’ne

sesi mavi, rengi esmer bu diyarda sazların
geceleri parlamaktır töresi yıldızların
dağlar uykulara daldı, okyanuslar uykuda
beni sabahlara boğan, senin deli gözlerin

teninin saçtığı nurdan güneş bile utanır
söyle, seni benden başka iyi kim tanır
sevdalıların tarihi ızdıraba büründü
seni arzu’lar kıskanır, seni aslı kıskanır

yanarım âh çeker gibi çekerim nazlarını
canını canıma değdir, tutuştur közlerimi
bir bilsen, bir bilebilsen hallerim perperişan
merhem ol yarelerime, gizleme yüzlerini

dişlerimle savaşarak günbegün yordum seni
hayallerimle kuşatıp ruhuma kordum seni
dediler ki, aradığın şaraba yoldaş oldu
yanı başımda bekleyen hayyam’a sordum seni

aşıkların sırdaşıdır dicle, gizemli akar
sıti muradına erdi, botan seyrana çıkar
körolası kinli beko, keyfinden dörtköşedir
mem zin’i, zin mem’i yakar, tacdin evini yakar

serbest, geceleri giyin, korkularını sıyır
yudumla iki mest olasın, şarabı sudan ayır
çöl su ister, lâl dil ister, gözlerini isterem
vermeyenin iki yüzü, ben garibanı doyur

haramiler cirit atar kaynağında bu nehrin
dudaklarını savur ki, hükmü kırılsın zehrin
bir bakışın bir taburdur, gönder ordularını
sana mecburiyeti var, yedi tepeli şehrin

kudretinden sual olmaz, can verir can alırsın
ya ömr ü saadetim, ya da azrail’im olursun
mecnun’un yerini sordum, dediler allah bilir
ben nerede ne olurum, onu da sen bilirsin

bir yanımda yarasalar, işitir ağıtları
halepçe’li bir çocuğa, taşıtır ağıtları
küllerim ağrı’da çığdır, tüterim çığlık çığlık
sivas’ta tutuşan ateş, kuşatır ağıtları

gözlerimin beşiğinde rüyalarım sallanır
zehri kana terk etseler, damarında ballanır
gılgamış küçük asya’nın sensiz fotoğrafıdır
yaşar kemal’in dilinde anadolu dillenir

ben dostumu hak bilirim, hakk’ı bilir dost beni
tanrıların sofrasına çağırır bir dest beni
nesimi’nin derisinden sızan şarabı tattım
damlasına dilim sürdüm, bir hoş etti, mest beni

hallac olup taşlandılar hak ruhunu tadanlar
zalim elinden savruldular riyakârla nadanlar
aşkı şehvete boğduran ümmi nebi misali
zulm ile serdar oldular nefse biat edenler

hakkı sırda sır olanın sor kendisi necidir
aklı mahrum, ruhu kanlı, her kelamı acıdır
baba üryan yana yana der ki aman uzak dur
gönül gözü görmeyenin allah’ı kıyıcıdır

saçlarından dökülüyor yıldız yıldız sırmalar
düştüğü yeri yakar da sırlarımı tırmalar
kör karanlık bir gecede cürmümeşrut dediler
gözlerinde saklanıyor beni ele vermeler

gözlerinde, gözlerinde en çılgın uçurumlar
atmacalar yuvalanmış, bıldırcınları kovar
kabil, habil’e yapmadı senin yaptıklarını
dur feryâd u isyân’ımı, duy artık havar… havar…

gel de bülbüller kıskansın, gel de güller serpilsin
gel de ahriman’lar yansın, gel de al’lar serpilsin
izdıraplar diyarını baykuşlara hibe et
gel de emekçi’yi güldür, gel de diller serpilsin…

kod adı: ozan emekçi , gerçek adı: ali haydar levendiz

bu muhteşem şiirin küçük bi kısmının mazlum çimen tarafından yorumlanmış muhteşem hali:

One comment

Yorumlar