sessizlik

sevdim sayılır.

kralın yakın korumasına ‘köpek’ denmesi gibi bir gelenek var herhalde. oyundaki ‘köpek’ karakteri hem görüntü hem karakter olarak game of thrones ‘taki ‘köpek’ i hatırlattı. bir de erkek kılığı içine kadın gizleme, yine game of thrones ‘tan ‘arya’ karakterini hatırlatıyor; arada farklar var tabii ama çok ayrıntı vermeyeyim. neyse, benim herhalde game of thrones um gelmiş, başlasa da izlesek..

tiyatro: istanbul devlet tiyatrosu

sahne: üsküdar tekel sahnesi

hıdrellez

sevdim.

hüzünlerini bile ‘göbek atarak’  yaşamayı/yatıştırmayı  tercih eden çingenelerin/şoparların/romanların  yaşamlarından/hikayelerinden bir kesit ve bolca müzik; klarnete doydum 🙂 dağarcığıma birkaç küfür daha eklendi.

roman mahallesine misafir olan ‘kentli’nin başını döndürecek coşkuda gelişen insan halleri. neşe ve hüzün arasında durmadan hal değiştiren insanlar: romanlar aslında hüzünlüyken de neşelidir; romanlar aslında neşeliyken de hüzünlüdür.

tiyatro: istanbul şehir tiyatroları

sahne: harbiye muhsin ertuğrul sahnesi

türkiye kayası “bir göç hikayesi”

sevmedim.

oyuncuların yarısının performansı çok iyiyken diğer yarısınınki ya pek iyi değildi ya da ben bulgar göçmeni şivesine çok aşina olmadığımdan bana öyle geldi. öyküyü, sonu haricinde sevdim, bulgaristan ‘dan göçen türkler ile ilgili izlediğim ilk oyundu.

bu oyunu izlerken içinde ‘sınır’ konusu geçen çok oyun/film izlediğimi fark ettim. ben bile bir arada anacak kadar çok şey gördüysem bu konuda, demek ki çok yazılıp çizilmiş ama bir türlü tükenmemiş bir konu; tükenecek gibi de görünmüyor. konu gerçek hayatta tükensin mi? tükensin. hakkında yazılıp çizilenler tükensin mi? tükenmesin.

tiyatro: istanbul şehir tiyatroları

sahne: üsküdar musahipzade celal sahnesi