sultanahmet meydanı’ndan akşam fotoğrafları
hafif yağmurlu bir günde ayasofya/sultanahmet civarında bir akşam yürüyüşünden bol ışık yansımalı birkaç fotoğraf ya da telefon kamerasının akşam performansı denemesi:
yürüyüş tarihi: 12.12.2021
yazı kalır
hafif yağmurlu bir günde ayasofya/sultanahmet civarında bir akşam yürüyüşünden bol ışık yansımalı birkaç fotoğraf ya da telefon kamerasının akşam performansı denemesi:
yürüyüş tarihi: 12.12.2021
şarkının orijinalini unutturacak bir espriyle giriş yapma nedenimi ben de bilmiyorum. belki de sırf hayata gıcıklık.. öhhöm öhhöm yok bir şey, devam edelim.. fi tarihinde riva‘da “elmasburnu tabiat parkı” adlı güzel bir yere gitmişiz (evet “-mişiz” çünkü foto olmasa hatırlamayabilirdim) ve elbette fotoğraflar kaydetmişiz…
işte o fotoğraflar:
devamını okubalıklar ölür -xanimê lê xanimê- ölür balıklar -bûka mala bavê mîn e- balıklar öldü -kî zava kî zava- öldü balıklar -öösoooo-
o sabah dicle nehri sis altındaydı ve hemen telefonuma sarıldım…
aynı manzaranın bir de panoramik videosu:
diyarbakır’da daha önce de fotoğraf makinesiz dolaşmış, telefonla idare etmişim meğer, hatırlayalım.
sonunda gittim. kaz dağları milli parkı. son dönemlerde daha çok tatsız olaylarla adını duyuyor olsak da çok eskiden beri gitmek istediğim bir bölgeydi. çok küçük bir alanında zaman geçirdik, dolayısıyla daha gidip görebileceğim, yürüyebileceğim çok yeri var..
eylül ayının sonlarında çok hızlı bir kararla giriştiğimiz, hafta sonunda hasandağı zirvesine yürüme ve kapadokya bölgesinde kısa bir gezi planımızın ikinci kısmı başarılı geçti fakat birinci kısmında başarısız olduk..
hasandağı’nın zirvesine ulaşamadık. tüm geceyi yolda geçirdiğimiz günün öğle saatlerinde başlayabildiğimiz zirve yürüyüşümüzü yarıda kesip dönüşe geçtik ve başladığımız yere indiğimizde akşamdı. 🙂 demek ki neymiş? doğa yürüyüşlerine öğleden sonra değil sabahtan başlanırmış. haa, biz bunu bilmiyor muyduk? elbette biliyorduk ama belki üstün performans gösterir de çıkabilirdik zirveye, kim bilebilirdi. tıssıs.
zirvesine varamamış olsak da o dağ bizim dağımızdı, hasan dağımızdı.. dağ yolunda yediğimiz/topladığımız alıçlar; iç anadolu’nun yer yer tepelikli, genişçe bozkır manzarası; yoğun sisli hava ve gün batımında tepelere vuran sarılı/turunculu ışıklar zirve girişimimizi yürümeye değer hâle getirdi.
gökçeada‘yı sevdiğimi daha önce söylemiştim. onu söyledikten yaklaşık 1,5 ay sonra bu kez perseid meteor yağmuru izleme odağıyla tekrar gittik ada’ya fakat gezintrek ile değil, arkadaşlarla. perseid izleme girişimlerimden ilki pek verimli geçmemişti ama bir fotoğraf elde edebilmiştim; ikincisi ise hiç verimli geçmemişti ve sonuncusu ise izleme açısından oldukça verimliyken fotoğraf açısından hiç verimli geçmedi çünkü rüzgâr, evet rüzgâr, bir rüzgâr ki sormayın ey halkım, bir rüzgâr ki yerden çakılları alıp alıp yüzümüze çarpıyordu… rüzgâra direnerek izlediğimiz perseid yağmurunda, meteor görme yarışına tutuştuk ve ben kendim 2. olurken, mete arkadaşım şampiyon, yılmaz arkadaşım ise üçüncü oldu.
devamını okuadını kısaca ‘dara‘ şeklinde duyup çok da merak etmediğim dara antik kenti meğer çok yakınımızda, bayağı bildiğimiz antik bir kentmiş! yol üstünde uğrayacak kadar plan yaptığımız için ayrıntılı gezemesem de gördüğüm 2 farklı su sarnıcı, antik kentin -benim için bile- görülmeye değer olduğunu kabul etmeme yetti. yöre halkı arasında dara zindan(lar)ı olarak da bilinen bu yerin mardin’de görmeye alıştığımız, nispeten yakın tarihli manastır/kilise/konak gibi yapılardan olduğunu düşünmüştüm, merak etmeyince işte.. ileride mardin’i bir turist gibi gezecek olursam, dara köyüne en az yarım gün ayırmam gerektiğini de kendime not olarak buraya bırakmış olayım.
fotoğraflar 2 farklı su sarnıcına ait; birinde aydınlatma çalışmadığı için sadece eşiğinde birkaç fotoğraf çekebildim:
devamını okubirkaç hafta önce gezintrek grubuyla gittiğimiz gökçeada‘da deniz kenarında kurduğumuz kampla, 3. kez kamp çılgınlığına girişmiş oldum. ilki sardala koyu‘nda, ikincisi erikli plajı‘nda olan kamp maceralarımın üçünüsü gizli liman diye anılan koyun yakınındaki küçük bir çamlık alandaydı.
hafif ve kolay taşınabilen yani matım* ve çam ağaçlarının kuruyup dökülmüş iğne yapraklarıyla nispeten yumuşattığım zemin sayesinde, bu kez rahat uyuyabildim. çadır/kamp konforunu, böylece kendim için 2 tık daha artırmış sayılırım. çam ağaçlarının gölgesi sayesinde güneş doğar doğmaz uyanmak zorunda da kalmadım; demek ki neymiş, ağaçlık alanda kamp konforunu -kolaylıkla- yaklaşık 3 tık yükseltmek mümkünmüş, at cebe bu bilgiyi.
devamını okumayıs başında çıktığım kısa bir tatilde ilk kez ‘gezdiğim’ antep‘in kemerli sokaklı eski mahalleleri, eski ermeni evlerinin/konaklarının olduğu bey mahallesi ve yemekleri bir yana, en çok zeugma mozaik müzesi‘ni sevdim. meşhur çingene kızı mozaiğini zaten çok merak ediyordum ama diğer mozaiklere de bu kadar hayran kalacağımı tahmin etmezdim. ilk kez bir müzeyi kendi isteğimle ve ‘yoğun ilgiyle’ gezdim desem hiç abartmış olmam. çingene kızı‘nın sergilendiği, özel ‘karartılmış’ salona 2 kez gittim ve epeyce zaman geçirdim; müzede toplamda 4 saat geçirdim ama uğrayamadığım kısımlar kaldı! gaziantep’e bir daha gidersem muhtemelen müzeye yine giderim, hatta bu kez programıma zeugma/belkıs antik kenti‘ni de ekleyebilirim; kendime not olsun bu da burada.
devamını oku