baba ben nasıl oldum ?
ilk ne zaman yayınlandığını bilmiyorum ama benim son zamanlarda en çok güldüğüm karikatürlerden biri:
yazı kalır
ilk ne zaman yayınlandığını bilmiyorum ama benim son zamanlarda en çok güldüğüm karikatürlerden biri:
avrupa yakası‘nın yılbaşı (2007’ye girerken) bölümünde tanrıverdi‘nin erkin koray sahneye çıkmadan önce söylediği bi şarkı vardı: “aşkınla yandım“.. cem karaca gibi okuduğu için ben parçayı cem karaca’nın sanarak (meğer söz-beste kendisine aitmiş), aramaya koyulmuştum ama ne ettiysem bulamamıştım.. benim gibi peşine düşenlerin sayısı artmış olacak ki şu an nette rahatlıkla bulunabiliyor.. izleyelim:
https://www.youtube.com/watch?v=yhLbyKB-KWU
aşkınla yandım aşkınla yandım
yandım da yandım da küllere döndüm
düşündüm seni senli günleri
düşündüm düşündüm uykuya daldım
gittiğin günü bittiğim günü
hatırladım da kabusla kalktım
aşkınla yandım aşkınla yandım
yandım da yandım da küllere döndüm
söz-müzik: sarp apak (tanrıverdi)
ben basra’dan ömer…
“bu zulüm yerde kalmaz
yemin olsun ki asra.
önce mevtül insanlık
sonra harabül basra”
belki haberin yoktur diye yazıyorum franks;
önce demokrasi yağdı göklerden
sonra özgürlük geçti üstümüzden
palet palet…
ve insan hakları namlularından
yüzü maskeli adamların
saniyede bilmem kaç bin adet.
demokrasi bizim eve de isabet etti
bir gün sonra anladım ayaklarımın koptuğunu
babamın vücudunda
tam on sekiz adet
insan hakları saymışlar.
annem zaten yoktu
ben doğarken
ilaç yokluğundan ölmüş.
ambargo falan dediler ya
anlamadım, çocuk aklı işte
sen daha iyi bilirsin…
sizde de barış böyle midir franks?
insan hakları çocukları yetim,
ve ayaksız bırakır mı orada da?
ya demokrasi?
güpegündüz pazara düşer mi?
ve zenginlik…
insanları korkudan uykusuz bırakır mı?
ve kuşlar gökyüzünü terk eder mi orada da?
babamla söylediğim son dua dilimde,
ayaklarım hastanede,
ve giymeye kıyamadığım ayakkabılar
elimde kaldı…
çocuğun var mı franks?
al… çocuğuna götür onları
bir işe yarasın.
kim bilir baktıkça,
belki beni hatırlarsın
“bu nasıl demokrasi.?
düştüğü yeri yaktı
merhamet hür dünyaya
bu kadar mı ırak’tı?”
fotoğraf: ıraklı adam, savaş esirlerinin tutulduğu bölgede çocuğunu rahatlatmaya çalışıyor. 2003, jean-marc bouju, fransa.
daha önce başka bi yerde israfil ile ilgili yazdığım bi yazıydı:
” beklemekten sıkıldığını düşündüğüm melek.. umarım fazla uykucu değildir de sura üflemesi emredildiğinde duyar sesi.. belki de yüzyıllardır emir veriliyordur da duyumuyordur israfil.. zira kıyamet için dünyanın en kötü hali bekleniyorsa, daha ne olacaktır, daha ne beklenmektedir..
hoşgörünün olmadığı bir dünyanın mahvı gelmiştir zaten.. illa ki güneşin tersten doğmasını beklemek gerekmez.. niye uyuluyor hala bu prosedüre? insanlar sokak ortasında kalleşçe hem de arkadan vurulabiliyorlarsa, güneşleri zaten tersten doğmuş demek değil midir? varsın sura üflemesin israfil, kıyamet zaten yanıbaşımızda yaşanmamakta mıdır? israfil ‘in çıkıp da kral çıplak demesini beklemeye gerek var mıdır? insanlar idrak edemiyor mu bunu? salak mı ki bu insanlar? bağdat ‘da masum bi insan öldürüldükten sonra, newyork ‘da bi gökdelende yaşamalarının hala anlamı mı var bu götlerine gökdelen giresice insanların? eğer öyleyse biz bunlara nasıl insan diyebiliriz? biz kendimize nasıl insan deriz bu durumda? “dünyanın herhangi bi yerinde bi suç işlendiğinde kendimi sorumlu tutuyorum” diyen dostoyevski insansa eğer, ben kendime nasıl insan derim; umarsızca, sadece menfaatlerim için çırpınırken?
israfil varmış ne olmuş, yokmuş ne olmuş.. gereksiz bi kadro işte.. biz sağır olduktan sonra sur ne fayda? “
aha da başladık.. hadi bakalım..