adam: bak bir şey yazdım, okuyayım sana.
kadın [alaycı bir ses tonuyla]: ne yazdın, şiir mi yazdın bana yoksa?
adam: şiir mi bilmiyorum, bir şey işte.
kadın: hadi bakalım, hakkımızda hayırlısı…
adam [yazdığı şeyi okur]:
ben artık yoğum. ister beni gömün toprağa, mezar çiçekleri sarsın her yanımı ya da kavak olur, efendime söyleyeyim, selvi olur havalı bir ağaç uzasın tepemde veya adi (!) otlar bassın toprağımı. nasıl isterseniz, siz bilirsiniz, fark etmez. beni ister kimsesizler mezarlığına gömün niyeyse bir sıra numarası versinler. ister beni bir bozkırın ortasına bırakıverin. akbabalara ve adı genellikle anılmayan diğer leş kuşlarına. normalde leşe tamah etmeyen, gururlu ve fakat çok aç diğer yırtıcılara. nasıl isterseniz, siz bilirsiniz, fark... ister yakıp beni küllerimi saklayın ister bir yerlere savurun. küllerimi en iyisi hafif bir rüzgârda uçurun. ya da yüksek bir şelalenin sularına bırakın, olmadı bir buzulun çatlağına veya -hadi biraz ironik olsun- aktif bir volkanın tam ortasına. nasıl isterseniz, siz bilirsiniz... beni ister mumyalayın abartıp. -elbette- bir lahit de gerekecek o zaman. oldu olacak, değerli eşyalarımı da koyun yanıma. değerli eşyalarımı, yani hiçbir şeyimi. nasıl isterseniz, siz... ister beni... nasıl isterseniz öyle yapın, ben zaten yoğum.
kadın [tısıss’layarak]: fena halde başka bir şiirden esinlenmişsin!
adam [tıs’layarak]: hem de ne…
kadın: peki ya hangi şiirden?
adam [gülümseyerek]: hatırlamayı ben de çok isterdim fakat sıfır ipucu, zihnim tertemiz, pasparlak, mis…
kadın [gülerek]: hiç şaşırmadım!