eylül ayının sonlarında çok hızlı bir kararla giriştiğimiz, hafta sonunda hasandağı zirvesine yürüme ve kapadokya bölgesinde kısa bir gezi planımızın ikinci kısmı başarılı geçti fakat birinci kısmında başarısız olduk..
hasandağı’nın zirvesine ulaşamadık. tüm geceyi yolda geçirdiğimiz günün öğle saatlerinde başlayabildiğimiz zirve yürüyüşümüzü yarıda kesip dönüşe geçtik ve başladığımız yere indiğimizde akşamdı. 🙂 demek ki neymiş? doğa yürüyüşlerine öğleden sonra değil sabahtan başlanırmış. haa, biz bunu bilmiyor muyduk? elbette biliyorduk ama belki üstün performans gösterir de çıkabilirdik zirveye, kim bilebilirdi. tıssıs.
zirvesine varamamış olsak da o dağ bizim dağımızdı, hasan dağımızdı.. dağ yolunda yediğimiz/topladığımız alıçlar; iç anadolu’nun yer yer tepelikli, genişçe bozkır manzarası; yoğun sisli hava ve gün batımında tepelere vuran sarılı/turunculu ışıklar zirve girişimimizi yürümeye değer hâle getirdi.
sonraki günümüz ise çok hızlı bir ıhlara vadisi ve kapadokya bölgesi turuyla geçti. hem zamanımız az olduğundan hem de müze kart fiyatlarını/kurallarını protesto ettiğimizden, hiçbir yer altı şehrine veya açık hava müzesine girmeden, beleş tepelerden baka baka geçtik hızlıca. 🙂
mini kapadokya gezisinin bizim için faydası “buranın hakkını vermek için geniş zaman lazım abi” fikrinin kafamızda tam oturması oldu. evet ayrıca, yüzeysel gördüğüm kadarıyla da katılıyorum, “insan gerçekten hayret ediyor.”
mete‘yle hasandağı doğa yürüyüşümüzden fotoğraflar:
kapadokya bölgesinden alelacele fotoğraflar ve acıgöl‘ün neşeli çocukları:
“ne kadar da güzel çıkamadık hasandağı’nın zirvesine” yürüyüş parkurumuz:
bi daha ki sefere çıkacağız ; endişen olmasın.
bir daha gidersek, zirveye varırız; tüm kalbimle inanıyorum.