balıklar ölür, halaya devam…
balıklar ölür -xanimê lê xanimê- ölür balıklar -bûka mala bavê mîn e- balıklar öldü -kî zava kî zava- öldü balıklar -öösoooo-
yazı kalır
balıklar ölür -xanimê lê xanimê- ölür balıklar -bûka mala bavê mîn e- balıklar öldü -kî zava kî zava- öldü balıklar -öösoooo-
hava toprak gibi gebe.
nazım hikmet ran
hava kurşun gibi ağır.
bağır
bağır
bağır
bağırıyorum.
müzik dinlenen ortamı değiştirmenin büyük bir eziyet olduğu gerçeğiyle bir kez daha yüzleştiğim şu günlerde, defalarca derdimi döküp isyanımı açıkça gösterdiğim sevgili arkadaşlarımın kibarca “bi gider misin artık başımızdan!” çıkışını duymamak için burada devam ediyorum isyanıma..
devamını okuher müzik platformu değişikliği bir hafıza kaybıdır.
adil ekin. madenler. 2020
merhaba istanbul ve çevresinde yaşayan arkadaşlarım ve google’dan gelen konuklar… neredeyse tam 5 sene önce bir e-posta aracılığıyla arkadaşlarımla paylaştığım deprem (acil durum) çantası hazırlamanın ayrıntılarını, birkaç gün önce istanbul’da yaşadığımız ve herkesi deprem konusunda tekrar düşündüren 5.7 şiddetindeki silivri depreminin ardından, yazıya dökmeye karar verdim… çantamın ana içeriğini türkiye deprem vakfı‘ndan 5 sene önce aldığım malzemeler oluşturuyor. sadece ‘deprem çantasında neler olmalı?‘ konusuyla ilgilenenler için doğrudan listeye geçiyorum. muhabbete gelenler ise listeden sonra da kalabilir…
devamını oku
“bir modern plazanın, içinde barındırdığı envaitürlü beyaz yaka canlısına verdiği değeri anlamak istiyorsanız, tuvaletlerine bakın.”
adil ekin.
madenler, 2018.
bana bu -çok affedersiniz- boktan yazıyı yazdıran ana unsur, neredeyse tanıdığım her ofis çalışanının, dışarıdan ultra mega süper modern görünen, şekilli şukullu, filmli camlı dev plazaların, yani beyaz yaka cinsinin habitatları başında gelen bu ofis binalarının ortak tuvaletlerinden, türlü sebeplerden ötürü şikâyetçi olması. ben de hem kendi gördüklerimi hem yakın çevremden duyduklarımı artık toparlayıp, takipçilerimle (yaklaşık 2-3 kişi) de paylaşmalıyım diye düşündüm ve de maalesef uyguluyorum tam şu anda. devamını oku
gün geçmiyor ki sokakta fotoğraf çekerken, birileri tarafından, “çekme, çekemezsin, kimi çekiyorsun, niye çekiyorsun, sen beni mi çekiyorsun, ne oluyor ne çekiyorsun burada?” şeklinde uyarılmayayım. halkımız, sokak fotoğrafçılığında gelişmeme engel olmaktaki kararlı ve ısrarcı duruşunu koruyor. en son olayımı kadıköy’de yaşadım; bu kez de dayak yemeden atlatmayı başardım, ayrıntılarını yazmayacağım..
uğruna dayaklardan döndüğüm sokak fotoğrafçılığımın son ürünleri ise şunlar:
teknik bilgi sevenler, flickr’daki albüm ve fotoğraf ayrıntılarında serbestçe boğulabilirler.
doğada/ormanda/dağda/bayırda karşılaştığım, orada olmaması gereken yabancı nesneler seçkisi:
devamını okubugün başıma gelen küçük bir dolandırma girişimi, meğerse dolandırıcıların epeydir ekmek yediği bir kapıymış…
‘212 709 7559‘ numaralı sabit telefondan gelen çağrıyı, ‘bakalım, hangi kuvvet macununun veya bankanın/kredinin reklamını yapacaklar?’ diye düşünerek yanıtladım.
tahminim doğru çıktı: karşıdaki kadın, adımı bana teyit ettirdikten sonra, başladı içinde banka/kredi/masraf gibi kelimeler geçen cümleler kurmaya.
ben -doğru düzgün dinlemeden- tam ‘hayır, teşekkür ederim, ihtiyacım yok ve şu an müsait değilim’ gibi ezberden hızlı bir cümleye girecekken, ‘evraklarınızı göndermek için adresinizi alabilir miyim?’ diye sorunca karşıdaki ses, dedim ne oluyor evrak falan, sorulara boğup tüm konuşmasını tekrar ettirdim, özetle diyormuş ki: devamını oku
hafta sonları çıktığım doğa yürüyüşleri kesmeyince, şehirde de düzenli yürümeye karar verdim.. demek isterdim ki oturduğum muhit veya istanbul’un genel koşulları düşünülünce; tabi ki öyle bir şey yok! zira zoraki sağlıklı yaşam dayatmasıyla gelen haftalık yeterli ‘hareket’ süresinin çoğunu şişli’de doldurmaya çalışınca ortaya çıkan, ‘keyifli bir yürüyüş’ değil; tenha yollar keşfederek, araba ve insan kalabalığından kaçma macerası oluyor ama sonuçta yeterince hareket etmiş oluyorsunuz, önemli olan da bu.. dibimizde bir orman, bir sahil, ne bileyim dev bir park yok ki yürümek eziyet olmasın! devamını oku
yaklaşık 1 ay önce ilk kez gittiğimiz ayvad bendi tabiat parkı bölgesinde dün tekrar yürüdük. bu kez yoldan yer yer kısa sapmalarla biraz keşif de yapmaya çalıştık…
yürüdüğümüz toprak yol boyunca sağdaki soldaki piknikçi çöpleri keyfimizi biraz kaçırdı maalesef. belediye mi temizlemiyor, çöp kovaları mı az, piknikçiler mi çok pis; bilemem ama sonuç olarak ortalık leş gibiydi. önceki gidişimizde ortam bu kadar pis değildi, sanki o günden bu güne hiç temizlenmemiş gibi. (belediyeye şikayet ettim, umarım dikkate alınır)
piknikçi/mangalcı sıkıntısıyla daha önce yedigöller‘de de karşılaşmıştık ama orası bu kadar bakımsız değildi ki sonradan mangala izin verilen alanların azaltıldığına dair bir haber de gördüm. devamını oku