şehirde çay festivali düzenlenmiş, gitmemek hiç olur mu?! olmazdı tabii. sonra demezler mi adama; “o kadar çay çay diye başımızın etinin yiyorsun da…”
neyse, gittim gördüm; bol bol çay içtim; sabahtan akşama kadar ‘workshop’lara katıldım, evet aynen öyle, çay workshop’larına katıldım 🙂
festival mekanının haydarpaşa garı olması da ayrıca çekiciydi ama gar binası restorasyonda olduğu için binanın dışında, vagonların arasına kurulmuştu festival alanı, bu açıdan bir hayal kırıklığı yaşadım.
çeşitli konuşmaların, soru/cevap şeklinde sohbetlerin yapıldığı sahne dışında, çay firmalarının stantları ve workshop çadırı vardı alanda. konuşmaları pek dinleyemedim ama ilk günkü workshop’ların çoğuna katıldım.
bu işe niye festival denmiş de fuar denmemiş, tam anlayamadım zira konsept genel olarak; çay firmalarının, ürünlerinin tanıtımını yaptıkları stantlar ve workshop’lar üzerine kurulmuştu. tamamını izleyemedim ama sahneye çıkan konuşmacılar daha bağımsız isimlerdi sanki.
hoş, fuar havasında olmasının benim açımdan sakıncası yoktu aslında, hatta beklemediğim kadar çok çay türünü denemiş oldum bu sayede 🙂
festival alanında ve sonrasında kadıköy’de çektiğim birkaç fotoğraf;
workshop’lar ise bir çaysever olarak benim için gerçekten aydınlatıcı oldu. aklımda kalan ilginç/önemli bilgileri yığayım şuraya;
misal, en basitinden; beyaz, yeşil, oolong ve siyah çayın, aynı çay bitkisinin yani camellia sinensis‘in ürünleri olduğunu bile orada öğrendim. hatta bu 4 ana kategori dışında, daha az bilinen sarı ve pu-erh (pu’er) çayları da aynı bitkiden elde ediliyormuş. yani aslında çay; camellia sinensis bitkisinden, farklı işleme teknikleriyle elde edilen bu 6 kategorideki ürünlere verilen bir ad. diğer türler içinse ‘bitkisel (herbal) çay / bitki çayı‘ ifadesi kullanılıyormuş.
edindiğim bir başka ilginç bilgi ise çay kelimesinin birçok dilde ‘chai’ veya ‘tea’ kelimelerinin türevleriyle tanımlanması; chai, cha, çay, tea, tee, te, the, vb. bu ikili ayrım ise çayın eski zamanlarda, çin’den dünyaya hangi yoldan yayıldığıyla ilgiliymiş. çok iyi hatırlamamakla, emin olmamakla beraber şöyle bir fark var sanırım; ilk çay ticareti döneminde, çin’e karadan ulaşılan yerlerde ‘c‘ harfiyle başlayan isimler benimsenirken, çin’le denizden ticaret yapılan yerlerde ‘t‘ harfiyle başlayan sözcükler kullanılmış; yani batıda ‘t‘, doğuda ‘c‘ ile başlıyor çayın karşılığı kelimeler.
hem stantlarda, hem de workshop’larda bol bol ‘çay tadımı’ yaptım. tattıklarımdan şu an aklıma gelenler; matcha, yerba mate, jasmine dragon pearls, milk oolong, rooibus, beyaz, yeşil, ceylon opa, ceylon pekoe, pu-erh (24 yıllık!), rize siyah çayı, rize yeşil çayı.
işin bir de utanç verici / gülünç tarafı var ki yıllardır ‘yasemin çayı‘ diye içtiğim çay, aslında yaseminle sadece aromalandırılmış fakat içinde yasemin bitkisi barındırmayan bir tür yeşil çay olan ‘jasmine dragon pearls‘ imiş. benzer şekilde, uzun süredir ‘sütlü yasemin çayı‘ diye tükettiğim çay, aslında süt buharıyla sadece aromalandırılmış olan bir tür oolong çayı olan ‘milk oolong‘ imiş. tıssııss.
her ne kadar başında bir bilirkişi bulunmasa da ‘sri lanka çay kurulu‘ standının kurulmuş olmasını önemli buldum çünkü ceylon (sri lanka) çayı konusunda hassasım :p
rize çayı demlemenin bazı püf noktaları ve soğuk çay yapımı gibi birkaç konu daha günden yanıma kâr kalanlardan..
yazdıkça farkediyorum ki bayağı dolu dolu geçmiş festival günüm; sömürmüşüm adeta. tıs.
bitiriyorum.