ağır ağır ağır ağırıyorum
hava toprak gibi gebe.
nazım hikmet ran
hava kurşun gibi ağır.
bağır
bağır
bağır
bağırıyorum.
yazı kalır
hava toprak gibi gebe.
nazım hikmet ran
hava kurşun gibi ağır.
bağır
bağır
bağır
bağırıyorum.
sonunda gittim. kaz dağları milli parkı. son dönemlerde daha çok tatsız olaylarla adını duyuyor olsak da çok eskiden beri gitmek istediğim bir bölgeydi. çok küçük bir alanında zaman geçirdik, dolayısıyla daha gidip görebileceğim, yürüyebileceğim çok yeri var..
müzik dinlenen ortamı değiştirmenin büyük bir eziyet olduğu gerçeğiyle bir kez daha yüzleştiğim şu günlerde, defalarca derdimi döküp isyanımı açıkça gösterdiğim sevgili arkadaşlarımın kibarca “bi gider misin artık başımızdan!” çıkışını duymamak için burada devam ediyorum isyanıma..
devamını okuher müzik platformu değişikliği bir hafıza kaybıdır.
adil ekin. madenler. 2020
son zamanlarda müzik çalarımda sürekli dönen şarkılardan biri neval‘den ‘taş avlu‘:
devamını okuharry gruyaert‘ın 1988’de, gao/mali’deki bir otelin terasından çektiği bu müthiş fotoğraf* ilk bakışta renklerindeki sıcaklık, doygunluk ve filme çekilmiş olmasından gelen dokusuyla dikkatimi çekmişti ancak kare aslında içerik açısından da çok zengin; şöyle ki bu kareden birkaç hatırı sayılır fotoğraf daha çıkar diyebilirim:
devamını okupek beğendiğim bir film oldu ‘işe yarar bir şey‘.
filmden bahsedilen her yerde, iki satırlık yazılarda bile mutlaka şiir, şiirsel, şiir gibi, vb. ifadeler geçiyor çünkü şiir zaten başrolü paylaşacak kadar yer alıyor filmde. zeminini hazırladığıma göre artık filmin âdeta şiir gibi olduğunu söyleyebilirim çekinmeden.. tıssıs. bunun yanında, filmin yarısının bir eski tip tren yolculuğundan oluştuğunu ve görüntü yönetiminin de filmin şiirselliğini katladığını söylesem, herhâlde akıllarda, her yerinden cıvık cıvık romantizm akan bir film canlanır amma lakin ki bu film öyle bir film değildir. öyle olmaması da yönetmeni pelin esmer‘in becerisi olsa gerek.
devamını okuşarkısını yeni türkü‘den bolca dinlemişliğim olan sardunyaya ağıt‘ın bir can yücel şiiri olduğunu bilmezdim ve doğrusu sözlerinin tam olarak ne anlattığına da doğru düzgün dikkat etmemiştim. birkaç gün önce tesadüfen genco erkal‘ın bu şiiri okumasına denk gelince, şarkıda dinlediğim sözler daha bir anlam kazandı, meğer pek güzel bir ağıtmış…
devamını okune diyorduk, evden ayrılamadığımız şu günlerde (*), hâliyle şehrin daha önce hiç görülmemiş fotoğraflarını çekmeye de çıkamıyoruz.. biliyorum ki herkesler eminönü, sirkeci, karaköy, fatih, özellikle de üsküdar ve kadıköy’den yepisyeni fotoğraflarla dönmemi dört gözle bekliyor. tısıss.. ama üzülmeyin; onların yerine, arka penceremden, görünümü her gün değişen bir sokağın fotoğraflarıyla geldim..
devamını okumalum sebepten (*) evlere hapsolduğumuz şu günlerde ben de arşivimi kurcaladım ve çok farklı fotoğraflar keşfettim; inanmayacaksınız, yepyeni kadıköy fotoğrafları buldum.. tıs. evet, yine kadıköy. zaten arşivlik sayılacak kadar eski de değiller, havalı olsun diye öyle bir giriş yaptım..
bazılarını telefonla bazılarını dijital kamerayla çektiğim, farklı zamanlardan karışık kadıköy fotoğrafları:
resmi olarak henüz gelmemişken, doğanın kendi arasında baharı erkenden ilan edişini görmeye gittik hafta sonu.. yürüyüşümüz sıcak ve genellikle açık bir havada geçti.. çayırları yeşile ve mor çiçeklere kesmiş elmacık köyü ve naipköy arasında yürüdük. parkur zor olmamasına rağmen yorulduk, yani en azından ben yoruldum; erken gelen sıcaklara yordum kendimce…
devamını oku