aylaklık

aylak adam ‘ı okurken, ekmek elden su gölden bir hayatın bana çok uygun olduğunu farkettim 🙂 son birkaç(!) aydır içinde bulunduğum durum, aylaklığın beni çok rahatsız etmeyebileceğini gösteriyor-romandaki aylağı rahatsız etmesinin aksine(sıcak bir pazar günü, kahvaltı masasından anca öğleden sonra kalkabilip gönül rahatlığıyla evde miskin miskin yayılabilmemi de başka bir destek sayabilirim bu tahminime). tabii ben biraz sağlamcı bir insan olduğum için, gelir kaygımın olmadığı bir aylaklıktan bahsediyorum.

aylak adam ‘ın aylağı olan c. ‘nin kafası ‘ndan birkaç alıntı: devamını oku

grup vitamin – pastacı pakize

sonunda buldum! bir ara günlerce arayıp bulamamış, çevremdeki grup vitamin hayranlarının ‘dötünden vitamin şarkısı uyduruyorsun’ eleştirilerine maruz kalmıştım. ama sonunda buldum! 🙂  *

gerçi bu şarkının orijinal vitamin grubuna ait olmadığı yönünde iddialar da var ama ben anlamam arkadaş, ben ortaokuldeyken, ‘bu orijinal, bu değil’ ayrımı yoktu bizim oralarda 🙂

bir rüyanın altyapısı

bu gece gördüğüm rüya, uyumadan önce nette okuduğum/izlediğim ve son birkaç gün içerisinde ilgilendiğim birkaç konunun iç içe geçmiş haliydi.

tekirdağ depremi ‘nin twitter yansımalarından yola çıkarak haarp ve her bir yanı denizlerle çevrili cennet yurdumuzun daha çok doğu tarafı ile o tarafta yer alan bazı ülkelerde gün içerisinde görülmüş ve ilk etapta tanımlanamamış olan gök cismi/olayı ile ilgili çeşitli haberler ve görüntüler arasında gezindikten sonra uyumam, sabaha karşı epeyce huzursuz bir vaziyette uyanmama neden oldu. devamını oku

uyanamamak

bu sabah saat 9’dan 10’a kadar yaklaşık 10 tane rüya gördüm ve hepsi de uyanmaya çalışmakla ilgiliydi 🙂

birinde bayağı giyinip hazırlanmıştım, çıkmak üzereydim ki saat çaldı, ‘gerçekten hazırlanmış çıkıyor olaydım ne olurdu’ diye dertlendim saatle uyanınca. birinde odadan çıkmak üzere kapıya yanaşırken, kapının altından ışığı görüp-ki ışık yanıyorsa başka biri ayakta demektir ve banyonun kullanılıyor olabileceğine işarettir bu- tekrar yatağa döndüm. birinde evden çıkmıştım ama uyuklayarak yürüdüğüm için yolu karıştırıp kayboluyordum… devamını oku

iş merkezi çatısındaki varoş ?!

gördüğüm rüyayı, rüyamda başka birine anlattığım için sanırım, bu defa yeterince ayrıntılı hatırlıyorum. rüya içinde rüya mı gördüm yoksa rüyanın asıl hikayesi sona erdikten sonra mı başka birine anlatıyordum, emin değilim.

çalıştığım iş merkezinde, genellikle yemek saatlerinde kullandığımız asansörlerden biri bugünkü rüyamda başrol oyuncusuydu. bildiğin asansör tarafından kaçırıldım 🙂 çok insan trafiği varken, arada çaktırmadan yük asansörünü de kullanıyoruz daha erken geliyor diye. işbu rüyada, yine bir gün yemekten dönerken yük asansörünü kullanıyorum tek başıma ki gerçekte yalnızken kullanmam onu. neyse, bu asansörün kapısının tam kapanmaması ve sensörünün kapıdan daha içeride bir yerde olması gibi sorunları var(yük asansörü ya!), yani kapının tam kapandığından emin olmalı ve kapıya yakın durmamalısınız bu asansördeyken yoksa hareket etmez. devamını oku

n’aptın müdür?

n’apalım müdür?! gezdik tozduk.. istanbul’a kar yağdı, gönlü kalmasın diye sokağa döküldük gecenin bir yarısı.. ismail abi‘ye özenip gemilere el salladık, düdüklü tencerede yemek yapmaya mercimek çorbasıyla giriş yaptık 🙂 izmit’le aramız açılmasın diye ziyaret ettik ve fakat işe yarar bir fotoğraf çıkaramadık 🙂


 

bu dağlarda bin kere ölmeden bir kere dirilemezsin…

öldürdükçe daha kötüsünün geldiğini gördü memed; artık bunu ilk farkettiği zamanki kadar yormuyordu kafasını. bunu bile bile mücadeleye devam etmeyi kabullenmişti. bir efsaneye dönüşerek ezilenlerin umudu haline gelmişti; köylüler bu eşkıyayı yücelttikçe yüceltmiş, ermiş mertebesine çıkarmışlardı. ince memed, köylünün bir jandarmadan, bir eşkıyadan yana olan tavırlarının değişip, artık ölümleri pahasına da olsa memed’den/umuttan yana olduklarını görünce, iyice ezilmeye başlamış, neredeyse hiç sorgusuz bir şekilde mücadeleye devam etmeyi benimsemişti. devamını oku

ve sonunda dener memed..

abdi gider hamza gelir, ağalar/beyler bitmez diye bellemişti memed; haklıydı da, çiçekli mahmut ağa’yı öldürmüştü ama şimdi de şakir bey’in zulmüne tanıklık ediyordu ince memed…

gider mi gitmez mi diye merak ederken, kendiyle sayısız mücadelesinden birini kazanır ve gitmeye karar verir memed… küçük bir ihtimal de olsa belki içindeki kurt uslanır da rahat bırakır onu diyerek; o çok istediği deniz kenarında, portakal bahçesi içindeki evlerden birine yerleşir memed, seyran’ı ve hürü ana’sıyla beraber. her şey yolunda gider başlarda, her günleri cennetten çıkma gibidir. bütün kasaba alışır memed’e ve ailesine. seyran ve hürü ana bütün günlerini, onu daha mutlu etmeye harcarlar. devamını oku