te oralar

bir avrupa şehrini geziyorsanız, ne yaparsınız? tarihi yapıların ve bahçelerin/parkların fotoğraflarını -durmaksızın- çekersiniz. bu.

ingiltere

reading‘te kaldık. viktoryan evlerle dolu bir şehir. hepsi birbirinin aynı gibi hatta bazıları tıpatıp aynı, toki büyük bir şehir kurmuş sanki. hem güzel hem tekdüze. bir haftada karar veremedim sıkıcı olup olmadığına.

oxford‘a gittik, beğendim. üniversite şehri. eskişehir’in daha eski olanı işte.. tıs.

bath‘a gittik, beğendim. romalılar’dan kalma, kendilerinin hamam(kaplıca) olarak kullandıkları bir şehirmiş yani sonradan adına bath derken, şaka yapmamışlar.

henley-on-thames‘e gittik, eh işte. küçük bir kasabamsı. büyükçe, pahalı konutların olduğu, neden ‘kıymetli’ olduğunu çözemediğimiz bir yer.

londra‘ya gittik, eh işte. şaka şaka. beğendim de çok bayılmadım. metropollerin atalarından haliyle. turistik noktalarda dolandık tabi daha çok; bu kısımlar tarihi yapılarla gönlümü fethetse de gördüğüm diğer bölgeler sıradan büyük, modern bir şehrin olağan parçaları.
metroya koltuğunda gazete ve elinde kahveyle binmek bu şehirde icat edilmişti sanırım ve ölmek üzere olan zanaatlar gibi ısrarla sürdürülen bir gelenek, ‘babadan oğula’ şeklinde devrediliyor olabilir. rehberlere öneri; bir aktivite olarak gazete ve kahveyle metro turu. ne pis uzattım bu geyiği, halbuki gördüğüm ya 2 ya 3 örnektir fakat net bir şekilde maslak’taki örneklerinden çok daha doğal, adeta bir parçaları gibi duruyor insanların, anlamıyorum neden? gazeteyse aynı, kahveyse aynı.. tıs.


Yorumlar