gelin / kiraz / ölüm

bir gelin kiraz yıkarken

gün olur biz de göçeriz.
ardımızdan bizim de ağlayanlar bulunur
ne gün sayarım artık ne otobüs saatlerini düşünürüm
ötelere usulcacık yürürüm.
adı gürbüz’dü, yazı yazardı diyenler çıkar
gün olur biz de göçeriz

ama öyle baş köşede değil
ben, helva yiyen bir yetime bakarken ölmeliyim
veya bir fidan dikilirken
vakit akşam olmalı ya da az evvel
önüm sıra sevdiklerim geçmeli. sonra,
seni sevdim diyemediklerim.
bir gelin kiraz yıkarken ölmeliyim


denize bakarken
dik yamaçlar başında. üşürken
kuşlar ötüşürken. selâm verir gibi alır gibi yahut
arılar kovana dönerken ölmeliyim
kayıp kuzular tenhalarda melerken
vakit varken ölmeliyim

“saati de amma eski, üstelik kravatsız traşsız”
hep böyle derler ya benim için de geçerli
“bir yerden tanıyor gibiyiz iyi amma kim?”
komşu kadın son rüyamı hayra yorarken
bir dost bir dostunu ararken
ben, birileri adres sorarken ölmeliyim

vakit akşam olmalı ya da az evvel
rüzgâr henüz çıkmalı deniz duyulmalı
sedefkâr son sedefini kakmalı, bir ebrû bitmeli
bir yavru babasının geldiğini işitmeli
nasıl da sevinmeli
ben o gülüşü duyarken ölmeliyim

bir ressam son rengini koyarken
herkes bir tuhaf bakmalı
cebimde bir yığın bozuk para bulmalılar
bir tanıyan gelmeli, gözleri nemli
adı gürbüz’dü yazı yazardı demeli
vakit akşam olmalı ya da az evvel
ben, balıkçılar çıkarken ölmeliyim
ışıklar henüz yanarken
birileri adres sorarken
gün olur biz de göçeriz

ne ay başını düşünürüz ne benzin fiyatlarını
demem o ki
kanaryalar su içerken ölmeliyim
tığ gibi delikanlılar, en bayraklı atlılar
altın ümitlerle yanı başımdan
doludizgin geçerken ölmeliyim

kamyonlar yokuşları sararken
ille de bayram ertesinde
köhne bir kum iskelesinde
ay doğarken ölmeliyim

bir gelin kiraz yıkarken ölmeliyim en iyisi
adı gürbüz’dü yazı yazardı demeliler
başucuma kiraz dikmeliler
bir dost bir dostunu ararken
bir gelin… kiraz yıkarken ölmeliyim

gürbüz azak

 

kiraz yerken insanın aklına böyle şeyler düşmemeli.. çok eski zamanlarda atmışım hafızaya*, ne zaman kiraz yesem bu şiiri mırıldanmaya başlıyorum içimden.. içinden şiir okumak da kötü.. ama içinden şarkı söylemek kadar kötü değildir herhalde.. onu yapmıyorum neyseki.. ama vardı öyle bi ruh hastası.. kimdi lan.. neydi o roman? ‘portakal ağacı’ mıydı ki? elemanın adı neydi acep? yok yok vazgeçtim araştırmaktan.. zaten dünden beridir vitamin’in, ‘pakize’nin pastaları’ ile ilgili bi şarkısı olduğunu ıspatlamaya çalışıyorum arkadaşlara-bulamadım bi türlü-.. bi de buna sarmayayım şimdi..

tekrar iş güç zamanı..

Yorumlar