istanbul’u keşfedelim vol.x

bu aralar ne çok gezdim, başıma bir iş gelmesin!


bu gidişle yakında, çıkılmamış hiçbir tepe, görülmemiş hiçbir koru, kahvaltı yapılmamış hiçbir boğaz manzarası bırakmayacağız istanbul’da..

cami-mezarlık-sarnıç gezmece


ayasofya müzesi/camisi, yerebatan sarnıcı ve  selcan doğumgünü kutlamasından manzaralarla bir haftasonunu daha geride bırakarak çalışmaya kaldığımız yerden devam ediyoruz. hadi bize kolay gele..

kuzguncuk-bostan-korkuluk

hava hep güneşli, haftasonları hep benim olsun; ben hep böyle gezerim arkadaş.. gezerken hastalanmasam daha memnun olurum tabi..

çengelköy’de zar zor yer bulduğumuz güya süper baba’nın kahvesinde kahvaltı yapmaya çalıştıktan sonra kuzguncuk’a geçerek bol bol fotoğraf çektik(artık alışsın elim makinaya daa!), iyi oldu güzel oldu.. mahallenin her bir yanını, kuzguncuk’taki bostanın kaldırılması kararını protesto eden korkulukların sarması da iyi malzeme oldu.. oradan kanlıca’ya yoğurt yimağa gittik fakat şarj tükenmesinden mütevellit o meşhur yoğurdun plastik kapta(bakkalda satıldığı gibi) servis edildiğini belgeleyemedim.. sonra bir yerde güzel bir balık yiyerek günü bitirdik fakat ora nereydi, hatırlamıyorum..


k-7 ile ilk denemeler – 2

yeni makineyle denemelere devam… biraz inşaat, biraz izmit, biraz bebe, biraz bayram, biraz ılmaz…


son fotolar ılmaz’ın objektifleriyle çekildi tabiki 🙂  kitaplı fotoya kadar komple kit lensle(18-55) çektim, zaten o sırada elimde alternatif de yok idi.

çok yakında yeni fotolarla karşınızda olmayı umarak elveda diyorum 🙂  hatta neydi, romantikler iki kez elveda derdi; o halde, ‘elveda okuyucu elveda’.

k7 ile ilk denemeler

sonunda aldım meşinayı amma daha tadına varamadım iyice.. kaç hafta oldu, elimde işe yarar anca aşağıdaki 3-5 foto var. kim bilir bir daha ne zaman yenilerini eklerim.

fekat picasa jpeg kalitesini çok düşürdü, bilmem nedendir.


istanbul’da bir ters ışık..

000038

hep böyle bi fotoğraf çekmek istemiştim.. yer parlayacak, geri kalan ne varsa kararacak.. bi de bi kaç kişi olacak sokakta.. tamamen taklit bi fotoğraf 🙂  ben hiç bi şey katmadım.. daha önce çok görmüştüm, ben de aynısından çekmek istemiştim ama bi türlü olmamıştı.. anca bi kaç kez uygun zamanda deneyebilmiştim ama becerememiştim tam anlamıyla.. en son üds için istanbul’a gittiğimizde denk geldi de çekebildim..

ağva gezmesi/yüzmesi

– deniz anası yok.

– su temiz.

– haftasonu gidilmez: ana baba dede nine günü.

– plaj terminale yakın, hemen yanıbaşında.

– otobüsle nasıl gidilir bilmem.

– wc-duş-kabin bulunur.

– plaj kirli doğal olarak çünkü insanlar var.

– derenin(koy diye bildiğim yer dereymiş meğer..: koca dere) fotoları çekilebilir, akşamüstü ışığında pek bi güzel görünür.

– simitçi ve dondurmacıdan kazık yemek ihmal edilmez. insan, hem akşam simidi deyip hem de 1 liraya satmaya çalışır mı? yok yok esnaflık ölmüş..

– akşamüstü lokantanın birinde canlı müzik başlar, duyar duymaz dönmek üzere yola çıkılır.

 

görün, seyredin canınız çeksin :


istanbul şehri

istanbul şehri

bu benim dünyaya ilk gelişim,
yıkarak saltanatını koca fatih ’in.
kundakla kefen arasında bir gün,
istanbul, istanbul deyişim.
merhaba kızkulesi, merhaba eyüp sultan,
kanlıca, şehremini merhaba…

bir istanbul esiyor çocukluğumdan,
ekşi bozalı, arnavut kaldırımları lâpâ lâpâ.
yuşa ’dan mı okunur o ezanlar, hırka-i şerif ’den mi?
komşularımız kaptanlar, malta taşlı ikindilerden kalan.
hâlâ o beyaz gergeflerde mi?
bir tarihi gömmüşler karacaahmet ’inde üsküdar ’ın,
sanki çarşaflı kadınlar mercan terliklerinde unutulan.
duyûn-u umumiye emeklisi faytonlar,

hâlâ bir sonbahar acıbadem ’de,
cuma selamlıklarından beri saraylılar.
merhaba beylerbeyi, merhaba sultanselim,
merhaba iki gözüm istanbul ’um, merhaba…
aşı boyası sokaklarında ne mevsimler eskimiş,
sakalsız saçlar kestirdiğim ince boncuklu berber dükkanları.
kapalıçarşı bakırcılar, lâcivert mayıslarda köprü altları,
ve boğaziçi ’nde şirket-i hayriye duman duman..

nerdesin o istanbul, nerdesin…
hani çıkrık seslerinde mehtapları dinlediğim,
mediha teyzelerin leylâk bahçeleri,
büyükbabamın kuvay-ı milliye hikâyeleri.
hani tahta tekerlekli arabalarım.
hani bayram yerlerinde unutulan asude çocukluğum.

gene bir başka istanbul ’du bir zamanlar kafesli ıtırlarıyla,
beyaz başörtülerin lâvanta çiçekli öğleden sonralarında ıslanan.
açılır kapanır iskemlelerinde uzun çarşının,
istanbul ’u taşırdı bakır siniler.
sultaniyegâhtan bir hıdrellez mesiresi,
sessiz sadâkat şarkıları söylerdi.
haliç vapurlarında söz kesilmiş tazeler.

hey yavrum hey…
burunbahçe dalyanında istanbul ’u çekerlerdi denizden,
ıslatmadan…
kaç bayram mendili geçmişti elimden çeyiz sandıklarının.
bütün uykularını koynuma alıp uyurdum istanbul ’un.
rüyalarımda hâlâ o günahlar uyanır,
hiç geçemediğim sokaklarında işlenen.

merhaba sultanahmet, yerebatan merhaba…
merhaba iki gözüm istanbul ’um merhaba,
merhaba efendim, merhaba…

 

sadri alışık