kentteki son gelişmeler..

iki haftada ne çok şey değişmiş bu şehirde arkadaş..!

– ‘don kişot kafe’ olmuş ‘kafe kulis’ -son gittiğimde tiyatrocular işletiyordu, demekki onlar devralmış orayı..

– yeni bi gazete çıkmış; ‘beyaz kocaeli’ -temel renkler bittiğinde acep kocaeli gazetelerinin isimleri nasıl olacak merak ediyorum.. turkuaz?, eflatun?, pembe?, ..? 🙂

– demiryolu caddesi ‘nde yeni bi kafeyle yeni bi mağaza daha gördüm sanırım..

– saat kulesi ‘nde restorasyon filan başlamış galiba..

– E5 üzerinde, garın hemen üst tarafında toplu ulaşım araçları için yanyol ayrılmış..

bi gittim, döndüğümde bu kadar değişiklikle karşılaştım.. bizim memlekete 2 hafta değil 2 yıl sonra gitsen gene bi gıdım değişiklik görmezsin.. 🙂 bu kadar da değil aslında ama yazmaya başlayınca unuttum.. gerçi iki haftada diyorum ama bazılarını belki de ben henüz fark etmişimdir, olur olur yani..

bunları görünce abartıp karfur ‘un orada yapılan kavşağı da bitirmişlerdir belki dedim ama yok o daha bitmemiş.. anlaşılan o ki bu dönem de orada trafik çilesi devam edecek..

düzeltme: beyaz kocaeli gazetesi daha önce de varmış, yeni değilmiş.. demek ki şu anki yerine yeni taşınmış.. olsun, bana göre yeni 🙂

eskidendi, çok eskiden..

.

.

eskidendi, çok eskiden

hani erken inerdi karanlık,
hani yağmur yağardı inceden,
hani okuldan, işten dönerken,
ışıklar yanardı evlerde,
eskidendi, çok eskiden.

hani ay herkese gülümserken,
mevsimler kimseyi dinlemezken…
hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken,
eskidendi, çok eskiden.

hani hepimiz arkadaşken,
hani oyunlar tükenmemişken,
henüz kimse bize ihanet etmemiş,
biz kimseyi aldatmamışken,
eskidendi, çok eskiden.

hani şarkılar bizi bu kadar incitmezken,
hani körkütük sarhoşken gençligimizden,
daha biz kimseye küsmemiş,
daha kimse ölmemişken,
eskidendi, çok eskiden.

şimdi ay usul, yıldızlar eski
hatıralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden
geçen geçti,
geçen geçti,
geceyi söndür kalbim
geceler de gençlik gibi eskidendi
şimdi uykusuzluk vakti.

murathan mungan

.

foto: philip lim

.

– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –

sezen aksu ‘nun bahane albümündeki bu şarkıyı biliyordum, dinliyordum ama bu şarkıyı murathan mungan ‘ın yazdığını bilmiyordum.. dinlediğim şarkıların söz sahiplerinin sevdiğim şairlerden olduğunu farkedince/öğrenince hep aynen şimdi olduğu gibi şaşırıyorum yahu, bi de seviniyorum, ne tuhaf..! bana ne ki?! ama hoş oluyor yine de; “aaa bu şarkıyı bu mu yazmış?!” diye şaşırmak ve bi kez daha o adama; “helal olsun be..!” demek..

.

.

.

bazı bazı, bazı yerlerde daha güzeldir gökyüzü..

“gökyüzü her yerdedir.” yıldızlar da. bunu ya da benzer bi dizeyi bi yerden hatırlıyorum ama nereden..? gökyüzü her yerdedir doğru ama aynı gökyüzü bazı yerlerde daha güzeldir; daha doğrusu, bazı yerlerde göğü seyretme fırsatın vardır.. nasıl mı? bahçeye inersin gecenin bi yarısı; iyi de kış günü, gecenin bi yarısı niye bahçeye çıkarsın? çünkü tuvalet bahçededir-iyidir de aslında bi bakıma tuvaletin bahçede olması ya her neyse konu o değil şimdi, daha sonra daha uygun bi başlıkta, daha detaylı incelerim onu da-.

 gecenin bi yarısı bahçeye çıkıp, gözlerini göğe dikmiş yıldızları seyrederken, havadan soğuk ve temiz bi nefes çekebilme şansın/ihtimalin işte sırf şu tuvalet olayından ötürü daha yüksektir.. temiz hava, yıldızlar filan derken; ilerleyen saatler için hava tahmininde bile bulunursun hem; çok soğuk ve bulutsuzsa gökyüzü, ‘hava güneşli ama buz gibi olacak’ dersin; ılık bi rüzgar hafiften esiyorsa ve biraz da bulutluysa gökyüzü, ‘kesin yağmur yağacak’ dersin..

 yaz gecesi olsa, ‘niye bahçedesin gece yarısı’ diye sormaya gerek bile yoktur çünkü zaten bahçede uyuyorsundur ve hatta yıldızların durgun görüntüsünden bıkkınlık bile gelmiştir.. bazı yerlerde daha berraktır gökyüzü, o yerlerde gökyüzü o yüzden daha farklıdır; yapay ışınlarla kirlenmemiştir, yıldızlar her yerde gözükmezken, oralarda gözüküyordur; sırf bu yüzden güzeldir bazı yerler..

yine yol göründü memlekete..

ben böyle sınav haftası görmedim arkadaş! 1 ay olmuştur herhalde sınav haftasına gireli.. tatil hakkımı kullanmak (gerçi bize öyle bi hak verilmedi ama kimin umrunda 🙂 ) üzere ‘memleketin yolları tozlu’ türküsünü-ki öyle bi türkü yok- çığırarak, çıkıyorum yola cuma günü ‘anten’ sınavından sonra-yanlış anlaşılmasın, ‘anten’ bizim bi dersin adı-.. ertesi sabah, artık ekmeğiyle, peyniriyle, yumurtasıyla, en doğalından bi kahvaltı sofrasına yetişirim..

ne kadar az bilgisayar başında olursam annemi-babamı o kadar mutlu edeceğinden, buralarda takılmayabilirim pek.. hoş gidince bu kadar umursamıyorum ama en azından şu an öyle planlıyorum 🙂

.

can

.

daha çok bu ve bunun gibi artistleri-ki yeğenlerim olur kendileri- görmeye gidiyorum gerçi..

.

 

bizim bahçenin üzümü

 

.

yaz ayları olsa bu üzümlerden de nasiplenecem ama bu mevsimde olmaz be..! 🙂

neyse.. ‘memleketten manzaralar’ muhabbeti beni baydı..

 

son sınava hazırlanma zamanıdır..

lafmacun.org geçmiş bayramın kutlu olsun izmit zirvesi

lafmacun kimdir, nedir? bilen bilir.. 🙂 bilmeyenler için kısaca şöyle diyeyim; sözlük.. çok kısa değil mi? bildiğin sözlük.. başını ekşi sözlük ‘ün çektiği kulvarda hızla gelişen bi sözlük; şekli-şemali, konsepti (bu kelimenin türkçesi “kavram” diye geçiyor, şahsen, kavram desem ben anlamam ne dediğimi! mecburen buna devam..) çok farklı olduğu için doğrudan “kopya lan bu” demek çok büyük insafsızlık olur..

her neyse konu lafmacun ‘un ne olduğu değil zaten 🙂 lafmacun ‘un başlıktaki isimle izmit ‘te yaptığı bi zirvenin fotoğraflarıyla oluşturulmuş klibi.. kime ne şimdi lafmacun ‘un zirvesinden?! valla haklısınız, kime ne! zaten konu bu da değil 🙂 o klipte çalan şarkı, konu bu. şarkı çok hoşuma gitti de o yüzden buraya koyayım dedim; şimdilik şarkı-türkü eklemeyi beceremediğm için, doğrudan videoyu eklemek zorunda kaldım, işte bu yüzden de “kim bu adamlar” a cevap olsun diye açıklama yaptım hepsi bu.. neyse uzatmayım daha fazla, izleyin daha doğrusu dinleyin derim 🙂

kendi sitesinde zirveyle ilgili başlığa gitmek için buyrun: zirveye gider.

 

ekleme: parçanın kime ait olduğu ve ismi tespit edilmiştir:

grup: helldorado

şarkının adı: a drinking song

oyun istasyonu – tiyatro sporu

bu haftaki gösteri harikaydı, izmit ‘te olup da kaçıranlar çok üzülecekler, kafalarını duvarlara vuracaklar, ağlayıp sızlayacaklar.. o derece yani.. emrah ‘ın fikrini de süper oynadılar; ‘sallanan yeşil şeyler’ 🙂 kalabalık gidilse daha bi tadı çıkacak bu oyunun..

oyun istasyonu

 

‘oyun istasyonu’ kimdir, ‘tiyatro sporu’ nedir diye merak edenlerin oyun istasyonu web sitesine bakmaları şiddetle tavsiye edilir.. yok illa ki sen anlat biz dinleyelim diyorsanız, kendimce ifade etmeye çalışayım:

oyun istasyonu 1

efendim öncelikle tiyatro sporunun, bi tür doğaçlama tiyatro oyunu olduğunu belirteyim.. tur adı verilen bölümler üzerine kurgulanan, seyirci katılımıyla şekillenen bi tür.. oyunda iki grup var (‘oyun istasyonu‘ ekibinden gördüklerimi aktarıyorum), bu gruplar daha önceden sırası ve çeşidi belirlenmiş turları, seyircilerin genellikle absürt olan 🙂 fikirleriyle şekillendirip doğaçlama olarak tek tek oynayarak, daha fazla güldürüp daha fazla puan almaya çalışıyorlar.. tabii amaç eğlenmek; puan, yarışma gibi tabirler yanlış bi fikir oluşturmasın..

oyun istasyonu 2

örnek turlardan bahsedersem sanırım daha iyi anlaşılır: roman turu. bu turda sahnedeki grubun oynaması için seyirciler bi roman adı belirliyorlar.. mesela ‘sallanan yeşil şeyler’ 🙂 ve işin geri kalan kısmını ekip hallediyor; ne kadar çok gülmekten yararlarsa, iki grup arasındaki çekişme o denli hareketli ve yarıcı oluyor ve tabii tadı da öyle çıkıyor oyunun zaten.. roman turundan bahsetmişken, daha eski gösterilerden bi roman turunu(seyircilerin belirlediği romanın konusu: ‘gülmedik doya doya’) aşağıda izleyebilirsiniz:

buna benzer, seyircilerin bazen daha çok katılımda bulunduğu kart turu, film, gülmek yok gibi başka turlar da var ve hemen hepsinde izleyicilerin fikirleri oyunu yönlendiriyor..

oyun istasyonu 3

mesela ‘sorgu’ turunda, suçlu bi suç işlemiş oluyor haliyle ama ne suç işlediğini bilmiyor ve tabii suçunu izleyiciler belirlemiş.. iki sorgucu, suçluyu sorguya çekiyor ve işlediği suçta geçen kelimeleri kullanmadan suçluya işlediği suçu buldurmaya çalışıyorlar.. yine daha önceki haftalardan, suç konusunun ‘osuruğuyla balon şişirmek’ 🙂 olduğu bi örneği aşağıda izleyebilirsiniz:

gösteri doğaçlama olduğu için, sahnede başarıya ulaşmak harbiden zor iş, tüm o oyuncuların alnından öpmek gerek.. bi kez daha tebrik ediyoruz.. bi de başka bi yerde etmiştim, burada değil 🙂

maziyi düşünmek

ben aslında güvercinleri çekecektim ama amcayı o vaziyette görünce, dur bakalım şu klasik karelerden birini tutturabilecek miyim diyerek bastım aletin düğmesine.. kare, klasik olmasına klasik ama yine de kompozisyonun hüznünden hiçbir şey eksiltmiyor..

dede ne düşünüyordu o an acaba? ne olacak, muhtemelen maziyi düşünüyordur.. cumhuriyet parkı ‘nın eski günlerini.. izmit ‘in eski halini belki de, fethiye caddesi ‘ni, sahili.. güvercinler aynı, kargalar aynı, mekan aynı, insanlar hızla değişiyor..

yaa dede, bi ‘ooof of’ çekip, ‘nerede o eski günler’ deme vaktidir..

bilinen en eski fotoğraf

işte her şey böyle başladı 🙂

ekleme: joseph nicéphore niépce tarafından 1826 yılında, 20*25 santimetrelik yağlandırılmış katran üzerine “view from the window at le gras (le gras ‘taki pencereden görünüm)” adıyla çekildi. 8 saatlik pozlama süresinden ötürü binalar, sağdan ve soldan güneşle aydınlanıyor. bu fotoğraf genellikle, başarılı ilk kalıcı fotoğraf olarak kabul edilir.

kaynak: vikipedi

ayrıca ilk fotoğraflardan oluşan bi seçkiye de şuradan ulaşabilirsiniz..